25 Ağustos 2016 Perşembe

Bir Eşit Ağırlık Öğrencisi Olarak Matematik Dersiyle Olan Sınavım :)

Bu başlığı açmamın temel sebebi, yıllardır gerek derslerine girdiğim öğrencilerim olsun gerek özelden bana mail, whatsapp mesajı vs. ile mesaj atan öğrencilerimin şikayetleridir. "Hocam, matematik zor bir ders, yapamıyorum. Hemen dikkatim dağılıyor. Soruyu çözemediğim de moralim bozuluyor. Çalışmayı bırakıyorum"
Ben, Türk dili ve edebiyatı öğretmeniyim. Lisede de eşit ağırlık öğrencisiydim. Sınava girdiğim sene matematik dersinden 45 soru çıkıyordu ve ben sınavda 33 soru yapmıştım. Matematiği 0 (sıfır) bir öğrenci olarak nasıl bu başarıyı elde ettim size, kısaca bu serüvenimi anlatmak istiyorum. ( Matematik öğretmenlerinin genellikle, matematiği zayıf bir öğrenciyi anlamamasının sebebi sanırım hayatında hiç bir zaman matematik dersinde zayıf kalmış olmamasıdır, diye düşünüyorum. Yani kısacası damdan düşenin halinden damdan düşen anlayacaktır, kanaatindeyim.)
Lisede matematik derslerinde genellikle dersleri sıkı takip eder ama çoğunlukla dersleri anlamakta çok zorlanırdım. Malum üniversite sınavı gelip çatınca da en büyük kabus olarak karşıma matematik çıktı. Bir sürü konu var. Hemen hepsi birbiriyle bağlantılı, birisini anlamayınca da diğeri olmuyor. Konular çok hızlı ilerliyor ve ben takip etmekte zorlanıyorum. Önceleri doğal olarak moralim gerçekten de çok bozuldu. Türkçe ve sosyal derslerinde ne kadar iyi olsam da matematik yapamadığım için istediğim puanı bir türlü yakalayamıyordum. İşte o an bir yol ayrımında olduğumu fark ettim ya devam edecektim  ya pes edecektim. Devam etmeye karar verdim. Şimdi neler yaptım size kısaca onu anlatayım.
İlk olarak, önüme geçen senelerde çıkan matematik soru dağılımını aldım ve hangi konudan kaç soru çıkıyor, bunu tespit ettim.
Hangi konunun hangi konuyla bağlantılı olduğunu, bir konuyu anlamak için hangi konuyu anlamam gerektiğini ve bu konudan geçen senelerde kaç soru çıktığını tespit ettim. Karşıma çıkan tabloda derslerin karşılarına 1-3 arasında bir puan verdim. 1- hiç bilmiyorum, kendi başıma yapamam  2-kendi başıma çalışarak yapabilirim 3- konuyu biliyorum, direkt olarak soru çözmeye başlayabilirim, demekti.
Çıkan sonuç ise şöyleydi: tablodaki derslerin büyük bir kısmı 1'den, az bir kısmı 2'den, çok az bir kısmı da 3'ten oluşuyordu.
1 dediğim konuların önceliklerine baktım. Hangi konuyla ilgiliydi ve kaç soru çıkıyordu. Sonra 2 ve 3 dediğim dersleri de bu sıralamaya sokarak bir çalışma programı oluşturdum. Öncelik listem hazırdı. Ve kendime bir hedef koydum. İmkansız bir hedef olmayacaktı. Çok küçük bir hedefte olmayacaktı. Kişi kendisinin en iyi doktorudur derler ya kendimi en iyi tanıyan yine bendim ve ne kadar soru yapabileceğime yine ben karar vermeliydim. Hedefimi de belirlemiştim. Şimdi sıra teorik olarak planladığım bu eylem planını hayata geçirmeye gelmişti.
Sayısal sınıfta okuyan çok yakın bir arkadaşıma gittim ve konuyu açtım. Ondan yardım istedim. Onun da çok hoşuna gitti, çünkü tekrar etmek ona da çok iyi gelecekti. Önüne listeyi koydum ve bana yardımcı olabileceği dersleri belirledik. Onun eksik kaldığı konularda da okuldaki, dershanedeki öğretmenlerimden birebir ders talep ettim. Ama bir çok konuyu arkadaşımla halledebilecektik. Haftalık, aylık ve yıllık bir program oluşturdum. Şu kadar süre konu çalışacak akabinde test çözecek sonrasında da diğer konuya geçecektim. Bu belirlediğim plana sonuna kadar sadık kaldım. ( Ne zaman plandan uzaklaşsam kendi kendime cezalar verdim, planladığımdan öne geçtiğimde de küçük ödüller verdim kendime) Bir süre sonra kendi başıma da bazı konuları yapabildiğimi fark ettim. Denemelerde de matematik netlerim artmaya başlayınca bir öz güven oluştu ve motivasyonumu artırdı.
Sonuç mu? Sonuç olarak üniversite sınavında istediğim başarıyı fazlasıyla ( +3 soru) elde etmiştim.
Sizi sıkmamak için fazla detaya girmedim. Ama aşağı yukarı sizler de kendi planınızı yaparsanız emin olun başarmamak için hiç bir sebebiniz kalmayacaktır.
Umarım bu başımdan geçen kısa hikaye, sizlere de bir yol haritası oluşturmanızda fayda eder. Şimdiden bol şans diliyor, kolay gelsin diyorum.

28 Temmuz 2016 Perşembe

ŞİMDİ "TERCİH" ZAMANI !

Tercih döneminde sona geldik. Artık öğrencilerimiz tercihlerini yapacak ve bu tercihlere bağlı üniversitelerdeki bölümlerine yerleştirilerek, hayatlarını şekillendirmeye başlayacaklar. Her sene milyonlarca öğrencinin kaderini şekillendiren bu sınav sistemi, bu sene de kimisini mutlu etti kimisini de haliyle üzdü. Kimi çalıştıklarının karşılığını misliyle aldı kimisi çalıştığı nispette bir karşılık bulamadı. Ama yine de iyisiyle kötüsüyle bir sınav maratonunu daha geride bırakıyoruz ve “önümüzdeki maçlara bakmak” şiarıyla yola devam edeceğiz.
Ülkemiz çok zor günlerden geçiyor. Bu zor günlerde bir de böyle zor kararlar almak haliyle öğrenciler için oldukça yıpratıcı bir süreç. Ama inşallah bu karanlık günlerin üstesinden de birlikte geleceğiz. Bu süreç bize gösterdi ki daha fazla çalışmaya ihtiyacımız var. 3. Sınıf ülkeler gibi olmamak için topyekûn ülkemize sahip çıkacağız ve eskisinden daha fazla çalışacağız.
Tercihlerde Hayaller mi Hakikatler mi?
Bir hedefiniz var; fakat maalesef hedefinizi yakalayacağınız bir puan alamadınız. O halde ne yapacaksınız? Önünüzde iki tercih var. Ya her şeye rağmen tercih yapacak ve istemediğiniz bir bölüme gideceksiniz ve kaderinizi bu şekilde tayin edeceksiniz. Ya da idealist olup bekleyecek bir sene daha hazırlanarak istediğiniz bölümü kazanmak adına gayret göstereceksiniz. Ben sizlere her ikisinin de dilim döndüğünce zorluklarından bahsetmek istiyorum bugün.
1.       İstemediğimiz bir bölümü tercih ettik. Ne olacak?
Öncelikle önyargılı olmayalım. Malum ülkemiz eğitim sistemi temelden yönlendirme esasına uygun çalışmadığı için, gideceğiniz bölümün size uygun olup olmadığını ancak gittiğinizde anlayabilirsiniz. Her sene onlarca doktor adayı tıp fakültelerinin kendilerine uygun olmadığını görerek kayıtlarını alıyor. Bu gerçeği de unutmayalım. Evet, tercihinizi yaptınız. Okula başladınız aradan 6 ay 1 yıl gibi bir zaman geçti. Ve fark ettiniz ki bu bölüm sizin için uygun. O zaman sorun yok. Ne mutlu size ki zarar edeceğiniz bir ortamdan karla çıktınız. Gelelim ikinci ihtimale gittiğiniz bölümü beğenmediniz. Size uygun olmadığına karar verdiniz. Burada da karşınıza iki yol çıkıyor. Ya bölümü bırakıp tekrar sınava hazırlanmak ya da kendinize burada okurken aynı zamanda 2. Bir üniversite ya da yan dal- hatta çift anadal programı da olabilir- seçerek alan değişikliğine yönelmek. Unutmayın ki okuduğu bölümden mezun olan öğrencilerin birçoğu kendi alanında çalışmıyor. Çalışmak zorunda da değil. O nedenle, her şey bitmiş gibi bir sendroma kapılmak size sadece zarar getirecektir.
2.       Bir sene daha beklemek istiyorum? Nasıl yapmalıyım?
Bu süreç tahmin edildiği kadar kolay bir süreç değildir, öncelikle bundan bahsedeyim size. Örgün eğitim dışında artık daha fazla serbest zamanınızın olduğu bir süreçten bahsediyorum çünkü. Zaman yönetimini ve doğal olarak da kişisel başarıyı hedeflemek ana gayeniz olmalı. Birçok öğrencinin maalesef hayatlarında hiç tanımadığı bir deneyimden bahsediyorum. Eğer kendi başınıza ayaklarınızın üzerinde duramazsanız, bu süreçte kaybolmamanız işten bile değil. Maalesef oranlar gösteriyor ki 2. Sene hazırlanan öğrencilerin %75-80’ini istedikleri bölümlere giremiyor. Hatta çok büyük bir kısmı ilk sene aldığı puanı alıyor. Ama tabi ki de bu, şu demek değil: “İkinci sene hazırlanan kimse başarılı olamaz.”
Burada öğrencinin önemli bir karar vermesi gerekiyor. Ve sevgili öğrencilerim bu kararı siz vermelisiniz. En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir, unutmayın. Ve şimdi bir karar veremeyen, verdiği kararı uygulamakta zorlanan öğrenciler, maalesef gelecekte de bu riskleri alamadıkları için, çok büyük başarılara imza atmaktan hep kaçınıyorlar. Hayat bir karardır ve aldığınız kararı yaşamak zorundasınız. Bu süreçte elbette bizler, sizlerin yanında olacağız. Ama unutmayın ki asıl karar size aittir. Ve böyle de olmalıdır.
Sözü daha fazla uzatmayım. Belki bir nebze olsun sorularınıza cevap olmuştur ümidiyle yazdım bu yazıyı. Daha fazlası için bana direkt olarak ulaşabilirsiniz.

fsedatyilmaz@gmail.com

28 Haziran 2016 Salı

TERCİH ÖNCESİ MUTLAKA OKUYUN!

Üniversite sınavları geçen hafta pazar günü yapılan edebiyat-coğrafya sınavıyla son buldu. Şimdi yeni bir heyecan başlıyor: Üniversite Tercihi Dönemi

Hemen her sene öğrencilerin kafasını karıştıran ve maalesef yanlış tercihler yapmasına neden olabilen bir dönemden bahsediyoruz. Aslında bir üniversite tercih etmekten öte, bundan sonraki yaşamınızı tercih ediyorsunuz. Yapacağınız tercihler, iş hayatınızı ve bu da tüm yaşamınızı etkileyecektir. O nedenle, gerçekten de çok dikkatli olmak gerekli. Peki, nasıl tercih yapalım? Neleri tercih edelim?

Öncelikle şuna karar vermek gerekli, nasıl bir iş yapmak istiyorsunuz? Yapacağınız işin sınırlarını çizdikten sonra hangi bölümü okumanın, o iş hayatına daha fazla katkısı olacağına karar vermek lazım. Yapacağınız işi tercih ederken 5-10 sene sonrasını düşünerek seçmek yerinde bir karar olacaktır. Çünkü bugün başlasanız en az 4-5 sene üniversite okuyacağınız bir gerçektir. Bu nedenle de yapacağınız işin 5-10 sene sonrasını düşünmek size iş bulmayı kolaylaştıracaktır. Çağımızda artık bir işi sürekli yapmak -maalesef-çok da uygun görülmemektedir. Kişinin kendisini yetiştirmesi ve iş kollarını genişleterek ilerlemesi gerekmektedir. Çünkü her geçen gün daha iddialı ve bir o kadar kalifiyeli elemanlar yetişmektedir.

Yapacağınız işi tercih ettikten sonra, o işe ait yeterlilikler nelerdir? Çok iyi tespit etmek gerekli. Yabancı dil, yurt dışı- yurt içi staj deneyimi, bilgisayar kullanabilme yetkinliği vs vs. Bunları alt alta yazdıktan sonra bir önem sırası yapabilirsiniz. Mesela size yabancı dil çok gerekliyse, tercih edeceğiniz üniversitenin de yabancı dil politikasıyla yakından ilgilenirsiniz. 1'den 10' a kadar bir sıralama yaptıktan sonra, puanlama ölçeğine bağlı üniversiteleri değerlendirmek yerinde bir karar olacaktır. Seçeceğiniz üniversitenin aynı zamanda yan dal ve çift dal gibi programlarında işlevsel olup olmadığını iyi araştırın derim. Farklı alanlardan, disiplinlerden ders almanıza ne kadar müsaade ediyorlar? Bu sorunun cevabı gelecekte işinizi o derece kolaylaştıracaktır.

En nihayetinde ise Kampüs Üniversitesi mi Şehir Üniversitesi mi istiyorsunuz? Buna karar vermeniz gerekli. Bu süreçte öğrencilerin ihtiyaçlarına göre şekillendirilen üniversitelerde, yapacağınız tercihlerin sizin ihtiyaçlarınıza uygun olup olmadığını iyi planlamak lazım. Kampüs üniversitesi olarak tanımladığımız, genellikle şehirden uzak, bir kampüs içerisinde olan üniversiteler daha sakin bir yaşamı özleyenler için birebirdir. Burada öğrenci kendisine daha fazla zaman ayırabilir. Spordan, kütüphane hizmetlerine kadar bir çok alandan faydalanabilir. Tam tersi olarak da şehir üniversiteleri öğrencinin biraz da şehir hayatına adaptasyonunu zorunlu kılar. Her iki tip üniversitenin kendisine göre artıları ve eksileri vardır. Çok iyi değerlendirmek gereklidir.

Yine de kafasına takılanlar olursa,
sorularınıza cevap vermek için buradayım.
fsedatyilmaz@gmail.com

16 Haziran 2016 Perşembe

Bir Senenin Ardından

Bir seneyi daha bitirdik. Şimdi muhasebe yapma zamanı. Geriye dönüp geçmişte yaptıklarımızı ölçüp tartacağız. Hatalarımızdan dersler çıkarıp yolumuza daha emin adımlarla ilerlemek için çabalayacağız. Eğitim uzun süren bir sürecin meyvesidir. O nedenle sabırlı olmak ve hiç bıkmadan çalışmaya devam etmek gereklidir. Unutmamak gerekir ki eğitim, kişiyi gerçek hayata hazırladığı sürece değerini koruyacaktır. Ben kendi adıma dönüp baktığımda neler yaptığımı şöyle bir değerlendirdim ve bazı satır başlarını sizlerle de paylaşmak istedim.

Geçen 1 sene içerisinde yaptıklarımız...

1. TÜBİTAK ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ PROJE YARIŞMASI: Türk Dili ve Edebiyatı alanından hazırladığımız projemiz, Marmara Bölge 3.sü oldu. Bu süreçte öğrencilerimle birlikte oldukça verimli ve eğlenceli bir çalışma gerçekleştirdik. Ülkemizde satan popüler kitapların kelime çeşitliliğini ve bunun günlük konuşulan Türkçeye olan etkisini araştırdık.














2. DUVAR GAZETESİ: İki yıldır düzenli olarak çıkardığımız duvar gazetemizle, öğrencilerin kişisel gelişimlerine bir küçük artı katmayı hedeflediğimiz bu çalışma, sanırım hedefine ulaştı. Bir çok farklı türde yazının yayınlandığı bu gazetede, soran, sorgulayan bireylerin yetişmesi adına önemli bir farkındalık oluşturdu.











3. MÜNAZARA ÇALIŞMALARI: Bir görüş etrafında argüman geliştirmek ve geliştirdiği argümanı başka insanların önünde savunmak, hiç şüphesiz çok önemli bir kazanımdır. Bireyin kişisel gelişimi açısından hayati bir pozisyon teşkil etmektedir. Geçen 1 sene içerisinde gerek okul içi gerek okul dışında yaptığımız çalışmalar, maçların öğrencilere büyük bir farkındalık kazandırdığını düşünüyorum.






4. DESTINATION IMAGINATION: 
Türkiye’nin seçkin okullarının katıldığı dünyanın en büyük yaratıcılık yarışması olan Destination Imagination Türkiye Finalleri, bu sene 12- 13 Mart tarihlerinde Aydın’ın Kuşadası ilçesi Efes Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. 6 farklı alanda 800’den fazla takım ve 2000’den fazla öğrencinin katıldığı bu dev organizasyona, biz de 5 farklı takımla katıldık. İlkokul, ortaokul ve lise kategorilerinde yarışan öğrencilerimiz 2 gün boyunca birbirinden eğlenceli anları birlikte yaşadılar. Öğrencilerin kendilerinin hazırladıkları materyallerle ortaya koydukları yaratıcı fikirleri paylaştıkları bu turnuva sonunda okulumuz, lise kategorisinde Sosyal Sorumluluk Projesi Geliştirme alanında Türkiye 1.si ve ortaokul kategorisinde ise Teknik alanda Türkiye 2.si oldu. Mayıs ayında ABD'nin Tennessee eyaletinde
yapılan Global Final heyecanı ise bambaşka bir deneyim olarak öğrencilerin hanelerine yazıldı.







5. SARAY BOSNA KÜLTÜR GEZİSİ: Okul sadece dört duvardan ibaret bir mekan değildir. Öğrenmek için dışarı çıkıp gerçek hayatı da deneyimlemek gereklidir. Bu nedenle, öğrencilerimizle kültür gezilerine her sene çok önem veririz. Bu seneki durağımız da Saray Bosna oldu. Farklı bir kültürü ve hayatları deneyimleyerek kendilerine bir farkındalık daha kazandırmış oldular.










6. TİYATRO ÇALIŞMALARI: Gogol'un Müfettiş adlı oyununu oynadığımız bu keyifli gösteride öğrencilerle bambaşka bir deneyimi birlikte yaşadık. Biraz yorucu ama çok eğlenceli bir çalışma oldu bizler için. Emeği geçen herkesi tekrar tekrar yürekten kutluyorum.











7. ÇANAKKALE- EDİRNE KÜLTÜR GEZİSİ: Bizlere bu toprakları emanet edenleri yad etmek ve nereden, nasıl geldiğimizi unutmadan yolumuza devam edebilmek için, çok önemli bir etkinlik olarak gördüğüm bu geziden arda kalanları anlatacak ifadeleri bulmakta güçlük çekiyorum. Şüphesiz bu ülkede yaşayan her bir bireyin gidip görmesi, ziyaret etmesi gereken bir yer diye düşünüyorum.

13 Haziran 2016 Pazartesi

Amerika Seyahatimden Notlar-1

2 hafta önce çalıştığım okuldan bir grup öğrenciyle Amerika'nın Tenessee Eyaletinde bir yarışmaya katıldık. Oldukça yorucu ve bir o kadar da keyifli bir deneyim oldu bizler için.
Yarışmanın adı: Destination Imagination. Kısaca yarışmadan bahsetmek gerekirse, ABD’nin 50 eyaletinde ve 40 farklı ülkede 150 bin öğrencinin yarıştığı, dünyanın en büyük yaratıcılık, takım çalışması, çözüm geliştirme organizasyonuydu. 7 farklı alanda yapılan bu yarışmada biz de kendi kategorimizde Türkiye 1.liği elde ettik ve ülkemizi Amerika'da temsil etme hakkı kazandık.
Keyifli bir yolculuğun ardından Amerika'ya ulaştık. İlk gün otele yerleşme vs. ile geçti. Sonraki gün ise yarışmanın yapılacağı yeri gördük. Eşyalarımızı bıraktık ve yarışma için gelen diğer insanlarla tanıştık.

Oldukça sıcak kanlı ve bir o kadar da paylaşımcı olan bu insanlarla tanışmak bizler için inanılmaz bir deneyimdi. Kaç farklı ülkeden veya eyaletten insanla tanıştığımı hatırlamıyorum bile. Kendi ülkelerimizi, eğitim sistemlerimizi konuştuk. Onlara kendi ülkelerinde derslerin nasıl işlendiğini birinci ağızdan sorup öğrendim. Öğrencilerimiz farklı kültürlerden bir çok öğrenciyle tanıştı. Onlarla aralarında hediyeleştiler. Türkiye'den yanımızda getirdiğimiz Türkiye'yi simgeleyen rozetleri, anahtarlıkları değiştiler. Onlara kendi kültürleri ve yaşamları hakkında bir çok soru sorup, onların sordukları sorulara cevap verdiler.

Yine bu tanışmaların içerisinde beni en çok etkileyenlerden birisi de hiç şüphesiz Texas'lı Anne- Kız öğretmen oldu. Kızıyla birlikte öğretmenlik yapan bu kadın yıllara rağmen hala çok enerjik hala çok gençti. Onu dinledikçe ne kadar da doğru bir meslek tercih ettiğimi tekrar hatırladım. Kendisine bu enerjisini ve hala bu kadar başarılı bir öğretmen oluşunu neye bağladığını sorduğumuzda tek bir cevap verdi bize: İnovasyon. Kendimi her gün ama her gün yeniliyorum, dedi. Bu nesli anlamak ve bu nesle bir şeyler öğretmek istiyorsanız, daha sıkı çalışmamız gerektiğini söyledi. Yoksa unutulup kenarda kalmanın işten bile ol(a)mayacağının altını ısrarla vurguladı.

Yaşadıklarımızı, deneyimlerimizi- elbette- burada bir kaç satıra sığdırmaya çalışmak, o kadar da kolay olmayacak. Açıkçası ülkemizin mevcut eğitim sistemiyle -maalesef- gelişmiş ülkelerle rekabet edemeyeceğini görmek, beni gerçekten de çok üzdü. Gereksiz bilgi yığınlarından uzak, pratik hayatın sorunlarına çözüm arayan bir sistem geliştirmişler. İşinin ehli eğitmenler bu süreci yönetiyorlar. İş dünyası- akademi camiası sürecin aktif oyuncuları. Öğrenciler hem başarılı hem de bir o kadar mutlu. Geleceklerinden büyük bir umutla bahsediyorlar. Hepsinin hayali var. Özgüvenleri gerçekten de çok yüksek. İnanmışlar ve başarıyorlar. Bizim için hayal bile etmesi güç bir başarıyı istiyorlar ve bu yolda da adım adım ilerliyorlar.

Orada kendime sorduğum soruların başında: "Neden biz, bu tür bir başarıya bu kadar uzağız?" sorusu geldi. Halbuki bizler daha önce başardık. Farabiler, Biruniler, İbn Sinalar ve şimdi adını saymadığım onca bilgin, alim. Neden şimdi bunlar, bizden fersah fersah uzak ve sadece gördüğümüz, imrendiğimiz hatta özendiğimiz bir başarı olarak bizlere anlatılıyor. Kuru bilgi yığınlarından arındırılmış bir sistem oluşturup da gerçekten bir yarar elde etmeye çalışmıyoruz? Gerçekten de göremiyor muyuz, bu sistemin çoktan öldüğünü, işlevini tamamen yitirdiğini? Yaratıcılıklarının beslenme ihtiyacı olduğu bir yaşta bu çocuklara teste dayalı, kuru ezber bir eğitim sistemi dayatarak onlara ne kadar zarar verdiğimiz göremiyor muyuz?
Daha anlatacak çok şey var aslında. Ama bugün, burada hepsini bir anda tüketmek istemedim. Biraz daha sindirilmesi gereken, üstüne düşünülüp araştırılması gereken bir çok mesele var. Ama bütün yazdıklarımdan sonra hayatta kendime vazgeçmediğim bir düsturumu söyleyerek yazıma son vermek istiyorum. Asla vazgeçme, hayal et ve iste. Başarı; ancak hayal eden ve onu disiplinli bir çalışmayla götürenlerin olacaktır.

13.06.2016/ İstanbul
Sedat Yılmaz
Eğitim Danışmanı

1 Mayıs 2016 Pazar

Finlandiya'nın Başarısını Bir Amerikalının Gözünden İzlemek

Güzel bir pazar günü oturmuş gazetemi okurken, Amerikalı belgesel yapımcısı Michael Moore'un hazırlamış olduğu "Finlandiya Eğitim Sistemi Başarısını" anlatan belgeseli gördüm. Daha detaylı bilgi isteyenler, https://www.youtube.com/watch?v=54EpTVvm00A linkine bakabilirler.
Kısaca bahsetmek gerekirse Amerikan eğitim sistemiyle Finlandiya eğitim sistemini karşılaştıran bir belgesel olmuş. 1960'lı yıllarda eşit seviyelere sahip her iki ülkenin eğitim sitemi, sonraki yıllarda Finlandiya'nın lehine hızlı bir şekilde yükselme göstermiş. Bu belgeselle de Michael Moore, bu yükselişin sebeplerini araştırıyor.
Öne çıkan bir kaç başlıktan bahsetmek istiyorum.
Amerikan eğitim sistemi de Türk eğitim sistemin de olduğu gibi, kuru bilgilerin öğretildiği gerçek hayattan kopuk bilgiler yığını. Tabii ki Türk eğitim sistemiyle kıyaslanamayacak kadar ileri seviyede ama temel mantalitesi aynı. Fin eğitim sistemi ise öğrenci ve reel hayatı merkeze alarak bir sistem geliştirmiş. Ders materyalleri içerisinde bahçedeki bir ağaçtan tutun da atölyelerindeki marangozhanelere kadar varan bir çok unsuru görebiliyoruz. Fin eğitim sistemi çocukları gerçek hayata hazırlıyor. Harvard Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre öğrencilerin, onları gerçekte mutlu kılan 10 şey ve yine onları mutsuz kılan 10 şeyi sıralamaları istenmiş.Onları mutlu kılan şeylerin başında sürpriz doğum günü kutlaması, alış veriş yapmak vs. mutsuz kılanların başında ise ebeveynlerinin ölümü gibi şeyler sıralanmış. Sonra öğrencilere şu soru sorulmuş, sizce derslerde öğrendikleriniz, sizin sıraladığınız bu şeylerin kaçta kaçına etki ediyor? Sonuç: Hiçbirisine. Evet, dersler öğrencilerin gerçek hayatta karşılarına çıkabilecek hiç bir durumla mücadele etmesine müsaade etmiyor. 
Fin eğitim sistemi bu sorunu erkenden görmüş ve müfredatlarını baştan dizayn etmişler. Böylece kısa zaman içerisinde dünyada en başarılı ülke olarak adından bahsettirir hale gelmişler. Öğrencilere rağmen bir sistem geliştirmemişler. Öğrencilerin faydasına olacakları sistemin içerisine alarak, onları eğlenceli bir biçimde çocukların öğrenmesine çaba göstermişler. PISA sınavlarında malumunuz son bir kaç yılın birincisi olan ülke Finlandiya, böylece başarılarını da tescillemiş oldular. 
Peki, biz Türkiye olarak ne yapabiliriz? 
Öncelikle taklitten vazgeçmek zorundayız. Finlandiya kendi köklerine yönelerek, sorunun temelini çözerek başarıyı yakalamış. Biz ise son 200 yıldır (Tanzimat'tan beri) bir sistem arıyoruz. Kah Avrupa'ya yöneliyoruz kah Amerika'ya. Sonuç: elde var yine sıfır. Çünkü bu gömleklerin hiç birisi bizim bedenimize uygun gömlekler değil. Sağını solunu kesiyor ve üzerimize oturtmaya çalışıyoruz ama yine üzülerek söylüyorum ki son 200 yıldır bir arpa boyu yol alamadık. Unutmayalım ki, bu toprakların bağrından Mimar Sinanlar, İbn-i Sinalar, Abdullah Cevdetler ve yine niceleri yetişti. Bu topraklar verimsiz değil, sadece doğru bir şekilde işlemek gerek. Sürekli ithal ettiğimiz sistemler bizi güdük bırakıyor. Kendimize ait olana dönmedikçe de ilerleyemeyeceğiz. Mustafa Kemal'in muasır medeniyetler seviyesini gösterdiği mirasını, maalesef sadece taklit olarak algılamış bir nesil olarak, yerimizde saymak bile en büyük başarı olarak görülüyor. 
Artık "öğrenciye rağmen" olan bu sistemden ivedi vazgeçmeliyiz. Unutmayalım ki, her bir birey çok değerlidir. Bu, siz de ben de olabiliriz. Herkesin aynı başarıyı yakalamasını beklemek safdillikten öte bir beklenti olmayacaktır, açıkçası. Bugün bireylerin gelişebileceği, kendi benliklerini bulabilecekleri bir ortam yaratmak zorundayız.  Yarınlara emin adımlarla yürümek istiyorsak da değişime daha fazla gecikmeden başlamalıyız. Bunu da kendimize ait olanı küçük görmeden yarı İngilizce yarı Türkçe deyimleri kullanarak batıdan ithal edilene tapınmadan, onların da yanlışları olabileceğini kabul ederek başlamalıyız. Amerikayı yeniden keşfedelim demiyorum elbette; ama tek keşfedenlerin de Avrupalılar olmadığını unutmayalım.

Teşekkürler. 
01.05.2016

Sedat Yılmaz
Eğitim Danışmanı

24 Nisan 2016 Pazar

Yarınlarımıza Doğru Yatırım Yapmak Üzerine

Uzun zaman oldu yazamıyorum, farkındayım. Adeta kendimi bir süre nadasa çektim. Bu süre zarfında bol bol eğitim seminerlerine katıldım. Yurt içi-yurt dışı seyahatler gerçekleştirdim. Farklı okumalar yaptım. Bazen insan yazmadan önce şöyle bir demlenmeli diye düşünüyorum. Bilmiyorum hala hazır mıyım? Ama yine de bir kaç satır yazmak istedim.
Katıldığım bir çok eğitim seminerinin ana konusu: "Türk eğitim sisteminin geriliği, çağ dışı kalmış olması, artık ihtiyaçlara cevap vermiyor" oluşuydu. Evet, haklılar. Sistem çoktan öldü ve bizler de bir ölünün arkasından konuşmaktan öte işler yap(a)mıyoruz. Ama maalesef, hepimiz sadece durum tespiti yapıyoruz. Kral çıplak! diye bağıranların yine hiç birisi ortaya bir çözüm önerisi getir(e)miyor. "Sistem öldü, ihtiyaçlara cevap vermiyor"
Peki, biz ne yapalım?
Ortaya koydukları çözüm önerileri Türkiye gerçeğinden çok uzak öneriler. Sanki başka bir ülkede yaşıyorlar da bu ülkeden bihaber isteklerini sıralıyorlar. Bizleri kıyasladıkları ülkeler ABD, Japonya, Almanya, İngiltere vs. gibi sanayi devrimlerini 200 yıl öncesinde tamamlamış, ağır sanayi yatırımları yapmış, eğitim seviyelerini toplumun ciddi manada büyük bir kesimine yaymış ülkeler. Bizim ülkemizde daha geçen seneye kadar köyünde elektrik olmayan yerler vardı. (kaynak: ntvmsnbc) Allah aşkına, lütfen birileri ayağı yere basan hedefler koysun ve adım adım gerçekleştirmemiz için bizlere yol göstersin.
Yarı İngilizce yarı Türkçe terimlerle üstten üste konuşarak, Türkiye halkını aşağılayan, onlara tepeden bakan konuşmalar bizlere hiç bir fayda vermedi, vermeyecek de. Bilmem hangi ülkede yapılan araştırmaya göre Türkiye'de işler şöyleymiş, bu kadar geri kalmışız vs. vs. Hani ataların güzel bir sözü var tam yerinde, yumurta kabuğundan çıkmış da kabuğunu beğenmemiş.
Artık şu aşağılamaya bir son verelim. Gelin sürekli aynı haberleri ısıtıp ısıtıp önümüze koymak yerine, gerçekçi hedefler koyalım. Geçim derdi olan bir ülkeye, yüksek hedefler koyarak hepten hevesimizi kırmayalım.
Öncelikle öğrencilere aç olduğunu hissettirmekle işe başlayabiliriz, diye düşünüyorum. Malum tok ağırlamak zordur derler, karşımızdaki kitle aç olduğunun farkında bile değil. Sadece kuru bilgileri ezberlemek onları tatmin etmiyor. Onlara gerçek hayatta da işlerine yarayacak bir takım bilgileri edinebilecekleri yerleri gösterelim. Biz öğretelim demiyorum, en azından onlara bir yol gösterelim. Bir ufuk çizelim ve bu süreçte onları destekleyelim. Tabi ki öncelikle bizlerin bu farkındalığa sahip olması gerekiyor. Bildiklerimizin yeterli olmadığını, günümüzde adeta yok hükmünde olduklarını kabul etmemiz gerekiyor. Daha fazla araştırmalı, okumalı imkanlar dahilinde yeni yerler görmeliyiz. Bizler hayata at gözlüğüyle bakarsak, çevremizdekiler gözlerini bile açma zahmeti göstermeyeceklerdir. Biliyorum, söylediklerim kolay değil, farkındayım. Ama kurtardığımız tek bir deniz yıldızının bile hayatında ne kadar önemli bir yer tutacağını düşünerek bu işi yapmalıyız. Unutmayalım ki onlar bizim geleceğimiz, yarınlarımız. Daha güçlü yarınlar istiyorsak şimdiden yatırımlarımızı doğru yapmalıyız.


Teşekkürler.
24.04.2016
Sarıyer-İstanbul

Bir Eşit Ağırlık Öğrencisi Olarak Matematik Dersiyle Olan Sınavım :)

Bu başlığı açmamın temel sebebi, yıllardır gerek derslerine girdiğim öğrencilerim olsun gerek özelden bana mail, whatsapp mesajı vs. ile mes...