Tercih döneminde sona geldik. Artık öğrencilerimiz
tercihlerini yapacak ve bu tercihlere bağlı üniversitelerdeki bölümlerine
yerleştirilerek, hayatlarını şekillendirmeye başlayacaklar. Her sene
milyonlarca öğrencinin kaderini şekillendiren bu sınav sistemi, bu sene de
kimisini mutlu etti kimisini de haliyle üzdü. Kimi çalıştıklarının karşılığını
misliyle aldı kimisi çalıştığı nispette bir karşılık bulamadı. Ama yine de
iyisiyle kötüsüyle bir sınav maratonunu daha geride bırakıyoruz ve “önümüzdeki
maçlara bakmak” şiarıyla yola devam edeceğiz.
Ülkemiz çok zor günlerden geçiyor. Bu zor günlerde bir de
böyle zor kararlar almak haliyle öğrenciler için oldukça yıpratıcı bir süreç. Ama
inşallah bu karanlık günlerin üstesinden de birlikte geleceğiz. Bu süreç bize
gösterdi ki daha fazla çalışmaya ihtiyacımız var. 3. Sınıf ülkeler gibi olmamak
için topyekûn ülkemize sahip çıkacağız ve eskisinden daha fazla çalışacağız.
Tercihlerde Hayaller mi
Hakikatler mi?
Bir hedefiniz var; fakat maalesef hedefinizi yakalayacağınız
bir puan alamadınız. O halde ne yapacaksınız? Önünüzde iki tercih var. Ya her
şeye rağmen tercih yapacak ve istemediğiniz bir bölüme gideceksiniz ve
kaderinizi bu şekilde tayin edeceksiniz. Ya da idealist olup bekleyecek bir
sene daha hazırlanarak istediğiniz bölümü kazanmak adına gayret
göstereceksiniz. Ben sizlere her ikisinin de dilim döndüğünce zorluklarından
bahsetmek istiyorum bugün.
1. İstemediğimiz bir bölümü tercih ettik. Ne olacak?
Öncelikle önyargılı olmayalım. Malum ülkemiz
eğitim sistemi temelden yönlendirme esasına uygun çalışmadığı için, gideceğiniz
bölümün size uygun olup olmadığını ancak gittiğinizde anlayabilirsiniz. Her
sene onlarca doktor adayı tıp fakültelerinin kendilerine uygun olmadığını
görerek kayıtlarını alıyor. Bu gerçeği de unutmayalım. Evet, tercihinizi
yaptınız. Okula başladınız aradan 6 ay 1 yıl gibi bir zaman geçti. Ve fark ettiniz
ki bu bölüm sizin için uygun. O zaman sorun yok. Ne mutlu size ki zarar
edeceğiniz bir ortamdan karla çıktınız. Gelelim ikinci ihtimale gittiğiniz
bölümü beğenmediniz. Size uygun olmadığına karar verdiniz. Burada da karşınıza
iki yol çıkıyor. Ya bölümü bırakıp tekrar sınava hazırlanmak ya da kendinize
burada okurken aynı zamanda 2. Bir üniversite ya da yan dal- hatta çift anadal
programı da olabilir- seçerek alan değişikliğine yönelmek. Unutmayın ki okuduğu
bölümden mezun olan öğrencilerin birçoğu kendi alanında çalışmıyor. Çalışmak zorunda
da değil. O nedenle, her şey bitmiş gibi bir sendroma kapılmak size sadece
zarar getirecektir.
2. Bir sene daha beklemek istiyorum? Nasıl yapmalıyım?
Bu süreç tahmin edildiği kadar kolay bir
süreç değildir, öncelikle bundan bahsedeyim size. Örgün eğitim dışında artık
daha fazla serbest zamanınızın olduğu bir süreçten bahsediyorum çünkü. Zaman yönetimini
ve doğal olarak da kişisel başarıyı hedeflemek ana gayeniz olmalı. Birçok öğrencinin
maalesef hayatlarında hiç tanımadığı bir deneyimden bahsediyorum. Eğer kendi
başınıza ayaklarınızın üzerinde duramazsanız, bu süreçte kaybolmamanız işten
bile değil. Maalesef oranlar gösteriyor ki 2. Sene hazırlanan öğrencilerin
%75-80’ini istedikleri bölümlere giremiyor. Hatta çok büyük bir kısmı ilk sene
aldığı puanı alıyor. Ama tabi ki de bu, şu demek değil: “İkinci sene hazırlanan
kimse başarılı olamaz.”
Burada öğrencinin önemli bir karar vermesi
gerekiyor. Ve sevgili öğrencilerim bu kararı siz vermelisiniz. En kötü karar
bile kararsızlıktan iyidir, unutmayın. Ve şimdi bir karar veremeyen, verdiği
kararı uygulamakta zorlanan öğrenciler, maalesef gelecekte de bu riskleri
alamadıkları için, çok büyük başarılara imza atmaktan hep kaçınıyorlar. Hayat bir
karardır ve aldığınız kararı yaşamak zorundasınız. Bu süreçte elbette bizler,
sizlerin yanında olacağız. Ama unutmayın ki asıl karar size aittir. Ve böyle de
olmalıdır.
Sözü daha fazla uzatmayım. Belki bir nebze olsun
sorularınıza cevap olmuştur ümidiyle yazdım bu yazıyı. Daha fazlası için bana
direkt olarak ulaşabilirsiniz.
fsedatyilmaz@gmail.com