29 Kasım 2014 Cumartesi

Nerede Yanlış Yapıyoruz?


Diğer ülkelerin eğitim sistemlerini araştırdığımda karşıma çıkan bazı notları sizlerle de paylaşmak istiyorum:
ABD- Amerika Birleşik Devletleri
ABD’de zorunlu eğitim süresi farklı eyaletlerde farklı yaşlarda başlasa da tüm ülkede 16 yaşına kadar okuma zorunluluğu vardır. 16 yaşına kadar devlet tarafından eğitim ücretsiz olarak sağlanmaktadır. Özel okul oranı %10 civarındadır. Yükseköğretimde işler biraz farklılaşmaktadır. Ülkede 600’ü devlete ait olmakla birlikte toplamda 2400 üniversite bulunmaktadır. İki yıllık mesleki eğitim veren ve lisans düzeyinde eğitim veren okullar olmak üzere okullar ikiye ayrılır. İki yıllık meslek eğitimi veren okullar paralı okullardır. Dikey geçiş imkânı bulunmaktadır. İsteyen öğrenci dört yıllık bir fakülteye geçiş yapabilir. Lisans derecesinde eğitim veren okullarda amaç öğrencinin sosyalleşmesine hizmet etmektir. Yükseköğretim kurumları kendi öğrencilerini kendisi seçer. Okul not ortalaması yanı sıra yapılan bir takım özel sınavlar da bulunmaktadır. Bunların dışında öğretmenlerden alınan tavsiye mektuplarının da ayrı bir önemi bulunmaktadır. ABD’de bilgisayar bilimleri, mühendislik, tıp, hemşirelik, veteriner hekimlik, diş hekimliği, hukuk gibi alanlardaki eğitim lisansüstü eğitim şeklinde olmaktadır. Daha açık ifade etmek gerekirse ABD’de, liseden mezun olan bir öğrenci direkt olarak tıp fakültesine gidemez. Öncesinde dört yıl süren ve temel eğitim aldığı bir lisans eğitimi görür. Burada gereken başarıyı gösterdikten sonra, dört yıl daha bir üst kurum yani lisansüstü eğitime başlar ve ancak sekiz sene sonrasında doktor olabilir. ABD’de yaklaşık 1200 akredite eğitim kurumu lisansüstü eğitim vermektedir.
ABD’de genel bütçenin %12,4’ü eğitim harcamalarından oluşmaktadır. Dünya’da eğitime en fazla pay ayıran ülke ABD’dir. ABD’de eğitimin temel amacı, bireyi gerçek hayata hazırlamaktır. Günlük hayatta karşılaşacağı problemlerin çözümüne yönelik yöntem ve bilgilerin kazandırılması esas alınır. Meslek edinme süreci genelde ikinci sırada yer almaktadır. Lisansüstü eğitim süresine kadar çok ciddi ve derin bilgiler öğretilmez. Şayet, öğrenci lisansüstü eğitime hak kazandıysa orada kendi alanına yönelik bilgileri tam anlamıyla öğretilmeye başlanır. Doktora eğitimi ise bir alanda uzmanlaşmak isteyen birey içindir. Doktora eğitimi gerçekten de ciddi ve disiplinli bir iştir. Kendi alanına ait özgün bir eser ver(e)medikçe mezun olması beklenmez.
İsrail
İsrail’de eğitim 2 yaşında başlar; fakat 5 yaşından sonrası zorunludur ve ücretsizdir. 5 yaşından 18 yaşına kadar eğitim, İsrail’de zorunlu eğitim kapsamındadır. İlkokul 6. Sınıfa kadar, ortaokul 7-9, lise ise 10-12. Sınıflardır. Ülkede dört farklı okul bulunmaktadır. Genel devlet liseleri, Musevilik üzerine araştırma yapan din liseleri bu okullarda eğitim dili İbranice olup bununla birlikte eğitim dili Arapça olan ve Arap tarihi üzerine araştırmalar yapan okulların yanı sıra özel cemaatlerin okulları da bulunmaktadır. Eğitim müfredatının büyük çoğunluğu akademik araştırmalara ayrılmıştır. Ayrıca, her sene Musevi kültürünü öğrencilerin daha iyi anlamasını sağlamak amacıyla kültürel bir konu üzerine derinlemesine bir çalışma yapılır. Eğitimin temel amacı ülkesini seven ve ülkesinin gelişmesine katkı sağlayacak bireyler yetiştirmek olan İsrail eğitim sistemi, oldukça katı ve disiplinli bir şekilde uygulanmaktadır. Ülkede 7 tane üniversite bulunmaktadır. Ülkenin ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş olan bu üniversitelerde, ileri teknoloji fen ve bilim müfredatı uygulanmaktadır. Ülke eğitim sistemine ciddi bir bütçe ayırmış olup, ülkedeki en büyük önceliğini eğitime ayırmıştır. Ülkedeki gençlerin yarısından fazlası bir yükseköğretim programına devam etmektedir. Özellikle matematik alanında son yıllarda gösterdiği başarıyla adından sıkça bahsettiren İsrail, bu başarısını her şeyden önce ciddi ve disiplinli çalışmasına borçludur.
Federal Almanya
Almanya’da eğitim 6-18 yaş arasında zorunludur. İlkokul dört yıl sürmektedir. Sonrasında öğretmenlerin tavsiyeleriyle öğrenciler yeteneklerine göre okullara ayrılılar. Gymnasium adı verilen ve en yetenekli öğrencilerin gittiği bu okulların yanı sıra Realshcule adı verilen bir alt seviyedeki okullar bulunmaktadır. Almanya’da genel liselerin yanı sıra teknik ve mesleki eğitim veren okullarda bulunmaktadır. Üniversiteye geçişte Abitur adı verilen bir sınav uygulanmaktadır. Bu sınavlar, beş tane merkezi sınavdan oluşmaktadır. Almanya’da yükseköğretim staja dayalı olarak yapılmaktadır. Bu nedenle de üniversiteye devam öğrenciler diğer AB ülkeleriyle kıyasla azdır. Almanya’da eğitim yönlendirme esaslıdır. Öğretmenlerin görüşleri ve notları hayati önem taşımaktadır. Almanya’da notlar 1-6 arasında verilmektedir. En iyi not 1’dir. Tıp bölümüne gitmek isteyen bir öğrencinin abitur sınavından 1 ya da 1,5 alması gerekmektedir. Dünyanın en iyi ilk 200 üniversitesi içerisinde 10 Alman üniversitesi bulunmaktadır. Her yıl ortalama 30 bin doktora tezi yazılmakta olup yaklaşık 1000 hocası doçent olmaktadır. Almanya’da eğitim masraflarını her eyalet kendisi karşılamaktadır. Eyaletlere göre eğitime ayrılan bütçe farklılık gösterse de Almanya’nın genelinde eğitime ciddi bir pay ayrılmıştır. Alman eğitim sistemi oldukça ciddi işleyen bir mekanizmaya sahiptir; şayet öğrenci gymnasium’da okurken notlarını düşürürse anında bir alt seviye okula gönderilir. Üniversiteye gitmek oldukça ciddi ve disiplinli bir çalışma sonucunda elde edilen bir başarıdır. Almanya’da üniversiteye gidemeyen öğrencilerin kendi yeteneklerine uygun bir meslek sahibi olması, diğer ülkelerin eğitim sistemlerine göre önemli bir farklılık oluşturmaktadır.

*Kaynakça: Karşılaştırmalı Eğitim Sistemleri, Beş Kıtada 31 Ülke Eğitim Sisteminin Türk Sistemiyle Karşılaştırılması
Sedat YILMAZ
Eğitim Danışmanı 

18 Kasım 2014 Salı

Bir Üniversite Gezisinin Ardından, Akılda Kalan Notlar


Bugün okulumdan son sınıf öğrencilerini götürdüğümüz Bahçeşehir Üniversitesi tanıtımında dinlediğim bir konferans, Türkiye ve eğitim sistemimiz hakkında baya bir düşünmeme neden oldu. Orada anlatıcının paylaştığı bazı bilgiler neticesinde, gün boyu acaba "nerede yanlış yapıyoruz?" u sordum kendi kendime. Eve geldiğimde orada dinlediğim ve not aldığım verileri karşılaştırma ve üzerine daha derin araştırma yapma fırsatı buldum. Şimdi sizlerle bu notları paylaşmak istiyorum:
1.Türkiye Patent sıralamasında Dünya'da sondan ikinci:
Patent: Buluş sahibinin buluş konusu ürünü belirli bir süre üretme, satma veya ihlal etme hakkıdır. (Vikipedi Sözlük) Ülkemizde geçen on yılda yapılan toplam patent başvurusu: "4096" Sadece Almanya'nın 2013 yılında yaptığı patent başvurusu: 27 bin 211
Bir tarafta 10 yılda yapılan 4096 patent başvurusu, diğer tarafta sadece Almanya'nın bir yılda yaptığı patent başvurusu "27 bin 211". Haber kaynağını aşağıdaki linkte paylaştım. Merak edenler daha detaylı olarak bakabilirler.
Her yıl yapılan onlarca sınav, dershanelerde- okullarda okutulan onlarca ders, verilen materyaller, alınan özel dersler, yapılan sempozyumlar, konferanslar vs. vs. aklınıza eğitimle ilgili gelebilecek her çalışma işin içerisinde, ama işte sayılar ortada. Fazla söze gerek yok. Tablo tüm çıplaklığıyla bizlere gerçekleri haykırıyor.

(Haberi daha detalı okumak isteyenler için: http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/24652354.asp)

2. Türkiye YGS- LYS birincisini Stanford Üniversitesi kabul etmedi.

Bizlere sunum yapan Bahçeşehir Üniversitesi Rektör Danışmanı Turgay Polat’ın anlattığı bir hikaye beni epey derinden etkiledi: Sanırım 2013 Türkiye üniversite sınavı birincisinden bahsetti. Yıl tam olarak hatırımda değil kusura bakmayın. Neyse, Türkiye birincisi olan genç başlamış kendisine üniversite aramaya. Bahçeşehir Üniversitesi, kendi üniversitesine de davet etmiş. Okula gelince, üniversite mütevelli heyet başkanı demiş ki; biz, seni direkt olarak Amerika'ya gönderelim. Orada oku. Stanford Üniversitesi'ne bir mail atmışlar. Durumu anlatmışlar. Bu öğrencimiz Türkiye'de yapılan YGS- LYS sınavlarında birinci olmuştur. 1 milyon 800 bin küsur öğrencinin girdiği bir sınavda alınan bu derece bizler için çok önemlidir. Sınav içeriği şöyledir vs. Bir hafta sonra Stanford Üniversitesi'nden cevap gelmiş: "Yaptığımız araştırma neticesinde, YGS- LYS sınavlarının seçici bir sınav olmadığına karar verdik. Bu nedenle, o sınavlarda alınan bir derecenin ülkemizde bir karşılığı bulunmamaktadır. Başvurunuz kabul edilmemiştir."

3. Türkiye'de üniversiteden mezun olmuş bir gencin yurt dışında iş araması gerçeği!
Ülkemizdeki işsizlik durumu ortada, her yıl bu sayıya yeni on binlerce genç katılıyor. Aynı Türkiye'ye her geçen yıl yabancı ülkelerden çalışmak için gelen binlerce insan var. Bunların arasında Amerika'dan Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden gelen mezun insanlar da var.  Rekabet ortamı her geçen gün daha da zorlaşıyor. Peki, tabloyu bir de şu açıdan değerlendirelim. Ülkemizdeki bir üniversiteden mezun olan bir genç, yurt dışında bir şirkette çalışmak istese? Kalbur üstü bir kaç üniversite dışında acaba diğer üniversitelerden mezun olanlar bu işe muvaffak olabilecek mi? Ya da sadece gittikleri ülkelerde garson, pompacılık gibi işler mi yapacaklar? Neden, bizler de hedeflerimiz arasına başka ülkelerde, farklı şirketlerde çalışmayı koyamıyoruz?
Nerede yanlış yapıyoruz bilemiyorum, ama bir yerlerde yanlış yapıyoruz orası gün gibi aşikar!

Peki, ne yapabiliriz? Sadece eleştirmek dışında, bizler neler yapabiliriz? Bu gerçeklerin ışığında, ibreyi lehimize nasıl çevirebiliriz?

Öncelikle, Türkiye'de sistem değişene kadar durum bu halinden ibaret. Bu nedenle, maceraperest olmaya lüzum yok. Yapılacak bir kaç düzenleme ve ekleme dahilinde gelecekte daha rahat edileceğini düşünüyorum. Bir defa yabancı dilin önemi üzerinde ciddi bir çalışma yapmak gerekli. Sınav İngilizcesinin yanı sıra konuşma İngilizcesinin de ilerletilmesi gerekiyor. Yapılabiliyorsa uluslararası geçerliliği olan (PET, TOEFL, IELTS vb.) bir sınavdan yeterlik alınmalı, böylece dil bildiğinizi ispatlamış olursunuz.
Bunun dışında, yapacağınız işe karar vererek, o konuda araştırma ve çalışma yapabilirsiniz. Sizin çalışmak istediğiniz alanda hangi üniversitede nasıl bir çalışma yapılıyor? Mezun olduktan sonra nasıl bir iş imkanı var? Bu gibi sorular sorarak, gelecek adına daha emin adımlar atabilirsiniz. Ayrıca üniversiteye gittikten sonra yurt-dışı eğitim imkanları nelerdir? Bunları iyi araştırmak gerekiyor. Yurt-dışında okumak sanıldığı kadar zor ve pahalı değil. Bunun için iyi araştırma yapılırsa, hiç tahmin etmediğiniz bir yerden (bahçe çiçekleri yetiştirmesi gibi) burs alabilir ve yurt-dışında okuma imkanı elde edebilirsiniz. Sadece, öncesinde iyi araştırma yapmak gerekli. Küçük değil büyük düşünmek çok önemli. Dünya vatandaşı olmayı hedeflemek bizler için en önemli öncelik olmalıdır.

Somut olarak sizlere sunacağım, Amerika'daki üniversitelerin kabul sırasında istediği üç şey var:

1. Kendinizi tanıtan bir yazı yazın: Kişinin kendisini anlattığı belirli bir sözcük sayısından ibaret bir yazı kaleme almasını istiyorlar. Neden bu üniversitede okumak istiyorsun? Gelecek hayallerin nedir? vs. vs.
2. Sosyal sorumluluk projelerinde yer aldın mı? Aldıysan hangileri? Bu projelerde ne görev yaptın?  : Kişinin hangi sosyal sorumluluk projelerinde yer aldığını soruyorlar. Hiç bir yardım kuruluşu adına çalışma yaptın mı? Kermes olur, yardım gecesi olur vs. şeklinde sorular sorarak kişinin, sosyal yönünü öğrenmek istiyorlar.
3. Hiç bir proje üzerine çalıştın mı? Bir proje ürettin mi? : Öğrencinin geçmiş yıllarda herhangi bir proje vs. hazırlayıp hazırlamadığını soruyorlar. Böylece, kişinin akademik anlamda nasıl bir alt yapıya sahip olduğunu, neler yapabileceğini ölçmek istiyorlar.

Çok söze gerek yok aslında. Rakamlar ortada. Bir yanda hemen her alanda başarının merkezi konumunda Amerika, batı ülkeleri diğer tarafta YGS-LYS gerçeğine rağmen Türkiye. Bir tarafta onların üniversiteye alma kriterleri diğer tarafta bizimkilerin. Şimdiden duyabiliyor gibiyim " -ee sadece kompozisyon yazdıracak, sosyal sorumluluk projelerine katacaksak, matematik bilgisini, fizik bilgisini kim ölçecek?"
Son sözü size bırakıyor ve bu konuda gerçekten düşünmenizi istiyorum.

Sedat YILMAZ

Eğitim Danışmanı

16 Kasım 2014 Pazar

AÇIK UÇLU SORULAR GELİYOR


AÇIK UÇLU SINAVLAR GELİYOR!
ÖSYM, 3 Kasım 2013 tarihinde Ankara'da 2 bin küsur kişinin katıldığı bir "açık uçlu deneme sınavı" uyguladı.  Sonuçlarını 12 Aralıkta açıklayacak olan ÖSYM, sitesinde yapmış olduğu açıklamada eğitimin, standardını ve kalitesini yükseltmek için böyle bir uygulama yaptıklarını belirtmiş.
Sınav içeriği YGS konularıyla aynı. Türkçe, Temel Matematik, Tarih, Coğrafya, Fizik, Kimya, Biyoloji ve Din Kültürü- Ahlak Bilgisi derslerine ait sınav sorularından oluşuyor.
Sınavda 30 çoktan seçmeli test sorusu ve 30 açık uçlu soru olmak üzere toplamda 120 soru sorulmuş, adaylara da 120 dakika verilmiş. Açık uçlu sorularda kısa cevaplar istenmiş, böylece öğrencinin muhakeme yeteneğini ölçmeyi amaçladıklarını belirtmişler.
Milli Eğitim Bakanlığı seneye dershaneleri kapatıyor. ÖSYM de alternatif bir sınavı arayışı içerisinde.  2016 yılı sınav takvimini bilemiyoruz. Her ne kadar yetkililerin yaptığı açıklamalarda "açık uçlu sorular"ın 2019 yılından itibaren sorulacağını söyleseler de, seneye nasıl bir sınav yapılacağı henüz belli değil.
Çalışan öğrencinin mağdur edilmemesi adına çok itinalı bir çalışmanın yapılması gerekli. 2023 hedefi olan bir ülkenin çok dikkatli adımlar atması lazım. Bu nedenle, seneye ya da ondan sonraki senelerde uygulanacak sınav sistemlerinin dikkatlice seçilmesi ve uygulanması hepimiz için en hayırlı sonuçları verecektir.
Şimdilik bizler, mevcut sistem üzerinden eğitim- öğretime devam ediyoruz. Gelecekte bizleri ne bekliyor bilemiyoruz; ama yapılan açıklamalar, uygulamalardan elde ettiğimiz ipuçları önümüzdeki yıllarda bizleri farklı bir sistemin beklediğinin habercisi.
Burada öğrencilerin yapması gereken oluşacak krizi kendilerine fırsata çevirmek olmalıdır. Çünkü milyonlarca kişiyi etkileyecek bu sistem içerisinde, disiplinli çalışan öğrenci bu durumdan kolaylıkla sıyrılmasını bilecek. Lisedeki dört yılın konusuna çalışmış, okul derslerinde başarılı bir öğrencinin korkmasını gerektirecek bir şey yok. Ama tüm hazırlığını son sınıfa bırakmış öğrencilerin acilen çalışmaya başlaması gerekli. Çünkü, yeni sistem son anda yapılan çalışmayı ödüllendirmeyecek.

Daha çok bilgi için SORUNUZ: info@yilmazsedat.com




Sedat YILMAZ

Eğitim DANIŞMANI

8 Kasım 2014 Cumartesi

YGS-LYS TARİH OLUYOR

Üniversite sınav sistemi neredeyse her yıl değişikliğe uğruyor. Tek sınavdı, ikiye çıktı, sonra 6’ya çıktı. Katsayıda sık sık değişiklik oldu. Bu yıl son kez YGS yapılabilir. Seneye adaylar yeni bir sistemle karşı karşıya kalabilir. Bu durumda da adayların kafası allak bullak. Çünkü, sınava hazırlık genellikle 2 yıl önceden başlıyor. Son bir yılda eksik kalanlar tamamlanıyor. Şimdi lise 2’de olan bir öğrenci, iki yıl sonra nasıl bir sınav sistemiyle karşı karşıya bilemiyor. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, televizyondan açıkladı, 2016’da sistem değişebilir. 2015’te bambaşka bir format ile adaylar sınava girebilir. YGS ve LYS’nin yerini başka bir model alabilir.

YILDA İKİ SINAV OLACAKMilli Eğitim Bakanlığı yeni sisteme ilişkin çalışmalarını tamamladı. Yüksek Öğretim Kurumu’ndaki (YÖK) süreç ise devam ediyor.
Taslak çalışmaya göre ortaöğretime geçiş sisteminin bir benzeri üniversiteye geçişte de uygulanacak.
Lise öğrencileri temel derslerden yılda iki kez merkezi sınava girecek.
Üniversiteler öğrenci seçerken merkezi sınavların 4 yıllık ortalamasını esas alacak.
ÜNİVERSİTELER ÜÇ GRUBA AYRILACAKYeni sistemde üniversiteler a, b, c şeklinde üç gruba ayrılacak.
A grubu üniversiteler, merkezi sınav ortalamalarının yanı sıra öğrencilerin sosyal, kültürel, sportif becerilerine de bakacak. Tercih ederlerse kendi sözlü ve yazılı sınavlarını da yapabilecek.
B grubu üniversiteler, merkezi sınav ortalamalarını baz alarak seçecekleri öğrencilere isterlerse mülakat yapacak.
C grubu üniversiteler ise doğrudan lise genel not ortalamasına göre öğrenci alacak.
LİSE ÖĞRENCİLERİNE TABLET
Yeni üniversiteye giriş sisteminin 2016-2017 eğitim ve öğretim yılında lise birinci sınıf öğrencileri ile pilot olarak başlatılması hedefleniyor.
O tarihe kadar lise öğrencilerine tablet dağıtımını tamamlamayı planlayan bakanlık, sınavı tabletler üzerinden online olarak yapacak.
AÇIK UÇLU SORULAR GELİYOR!Test sınavlarla başlayacak uygulamada, 2019-2020 eğitim ve öğretim yılı itibariyle açık uçlu sorulara geçilecek.
Öğrencilerin okullarında tabletleriyle yanıtlayacağı soruları  Türkiye genelinde rastgele seçilecek alan öğretmenleri değerlendirecek.
Yeni sistemle birlikte süreci Milli Eğitim Bakanlığı'nın Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü ile Ölçme, Değerlendirme ve Yerleştirme Daire Başkanlığı yürütecek.

Kaynak: Ntvmsnbc, Hürriyet Haber



Sedat Yılmaz

Eğitim Danışmanı

1 Ekim 2014 Çarşamba

İyi Üniversite- İyi Arkadaş Etkisi



Geçtiğimiz günlerde YÖK, Türkiye’nin en iyi 50 üniversitesini açıkladı. İlk beş şöyle:

1.       ODTÜ ( Orta Doğu Teknik Üniversitesi)
2.       Sabancı Üniversitesi
3.       Boğaziçi Üniversitesi
4.       İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi
5.       Koç Üniversitesi

     Liste uzayıp gidiyor. Geri kalanını merak edenler, YÖK’ün sitesini ziyaret ederek buradan daha detaylı olarak öğrenebilirler. (http://www.tubitak.gov.tr/tr/haber/turkiyenin-girisimci-ve-yenilikci-50-universitesi-aciklandi)
     Benim asıl anlatmak istediğim mesele başka?
Neden iyi üniversitelerde okumak gereklidir?
     Tabi ki öncelikle ilk akla gelenler; imkânların fazla oluşu, öğretim üyelerinin kaliteli oluşu vs. Ama daha da önemlisi-şüphesiz- yüksek puan almış kaliteli, başarılı öğrencilerin bir arada bulunduğu okullarda okuma fırsatıdır. Atalarımızın meşhur bir sözü var: “Üzüm üzüme baka baka kararır.” Başarılı öğrencilerin hayalleri zamanla birbirlerini etkileyecektir, tetikleyecektir. Tatlı bir rekabet, beraberinde çalışma gayretini de artıracaktır.
     Mezun olduktan sonra başarılı insanların gireceği işleri düşünün. En yakın arkadaşınız belki de büyük bir şirkette üst düzey yönetici kadrosunda çalışacak. Bu durumun size açacağı kapıları hayal edin. Ayrıca sizden önce, sizin okulunuzdan mezun olmuş adayların oluşturdukları olumlu referanslar da cabası. Belki de iş başvurusu için gittiğiniz yerde, sizin üniversitenizden mezun birisiyle karşılaşırsınız.
     Başarılı üniversitelerin öğrenciye katacağı katkılar saymakla bitmez. Ama insan kalitesi her zaman diğerlerinden bir adım önde olacaktır. Sıra arkadaşınızın hayalleri, hedefleri sizleri de etkileyecek, size de farklı bir bakış açısı kazandıracaktır. Başarılı insanların etrafında her zaman başarılı insanların olması- elbette- asla tesadüf değildir.
     Üniversiteyi başarılı kılan sadece onun fiziki şartları, öğrenciye sunduğu imkânlar değildir. Üniversite öğrencinin kendisini akademik anlamda yetiştirebileceği en önemli kurumların başında gelmektedir. Bu sebepledir ki, arkadaşının, bulunduğu ortamın da iyi olması beraberinde başarıyı da getirecektir.
     Yine atalarımızın bir sözüyle konuyu noktalamak istiyorum: “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.”


Sedat YILMAZ
Eğitim Danışmanı


4 Eylül 2014 Perşembe

Yeni Eğitim- Öğretim Yılına Ne Kadar Hazırız?

2014- 2015 Eğitim-öğretim yılının başlamasına bir hafta kaldı. Hatta okul öncesi ile ilkokul birinci sınıf öğrencileri bu pazartesi, oryantasyon amacıyla okula başlıyorlar. Peki, okulların açılmasına ne kadar hazırız?
Son zamanlarda sık sık, adrese dayalı sistem ile yapılan kayıtlardan oluşan sıkıntıları işitiyoruz. Tercih etmediği liseye kaydolan, çok uzaktaki bambaşka bir okula kaydı yapılan öğrencilerin hikâyelerini okuyoruz. Sıkıntılar, bu sene gerçekten de hiç olmadığı kadar fazla. Ama yine de her şeye rağmen çok yakında yeni eğitim-öğretim yılı başlayacak.
Bizler; veliler, öğretmenler olarak “çocuklarımızın” bu sıkıntılardan asgari ölçekte etkilenmesi için elimizden geleni yapmalıyız. Evet, sıkıntı göz ardı edilemeyecek ölçekte olabilir; ama bizlerin bu konuda henüz yapabileceği bir şey yok. Fark etmeden öğrencilerin eğitim ve öğretime karşı ön yargılar geliştirmesine neden olabiliriz. Sonrasında sene içerisinde karşılaştığı her olumsuzluk karşısında öğrenci “mevcut” durumu bahane ederek sıyrılmaya çalışabilir.
İyilik yapalım derken; kötülük yapmayalım!
Öğrencilerimiz, çocuklarımız birçok şeyin farkında ve –maalesef- bu durumu zaman zaman kendi lehlerine kullanabiliyorlar. “Zaten eğitim sistemi arızalı, benden başarı beklemeyin bu sene” gibi kaçamak ifadelerle karşılaşmak işten bile değil.
Sadece eğitim ve öğretime odaklanalım!
Bu sürecin daha ne kadar devam edeceği meçhul olsa da asgari zararla bu durumu atlatabilmek için, elimizden geldiğince çaba sarf etmek, herkes için en hayırlısı olacaktır şüphesiz. Zaten hali hazırda öğrenciler bu durum karşısında sıkılmış, bunalmış ve hatta korkmuş durumdalar. Bir de aileler ve öğretmenler olarak bu durumu körüklemenin “hiç kimseye” bir faydası olmayacaktır. Herkes “sadece” işini yaparsa, neticesi daha verimli dönütler olarak bizlere dönecektir.




Sedat YILMAZ
Eğitim Danışmanı


15 Ağustos 2014 Cuma

Dershaneler Kapatılıyor, Ya Sonra?


Dershanelerin kapatılacağının açıklanmasıyla birlikte veliler ve öğrenciler tarafından hep aynı soru sorulmaya başlandı: Peki, Şimdi ne olacak?
Dershanelerin 2015 Eylül’de kapatılmasıyla birlikte eğitimde bir dönem sona ermiş olacak; fakat hali hazırda devam eden sistem dershaneleri gerekli hale getiriyor. Peki, bu durumda öğrencileri bekleyen süreç nedir?
MEB Bakanı Nabi Avcı, devlet okullarının hafta sonlarında veya okul çıkışlarında ek takviye yapabileceğini duyurdu. Halk eğitim merkezlerinde veya akşam okullarında da takviye isteyen öğrencilere kurslar verilebilecek.
Özel sektör ise bu ihtiyacı karşılayabilmek için hali hazırdaki özel okulların yanı sıra yeni bir formül daha oluşturdu: “Üniversiteye Hazırlık Liseleri.
Dershane- Okul karışımı bir formatta eğitime devam edecek bu liselerde, öğrenci üniversiteye hazırlık amaçlı dersler görecek, ağırlık olarak teste dayalı bir eğitim alacak. Müzik, Beden Eğitimi, Resim gibi dersler yerine Matematik, Türkçe, Fizik gibi derslerin takviyesi yapılacak. Böylece, öğrenci eksik olduğu derslerin takviyesini, yine okuldayken alabilmiş olacak. Sınıfların kur sistemine dayalı olarak oluşturulacağı bu sistemde temel mantık rekabet üzerine kurulmuş olacak.
Lise sıralarından başlayarak mesleki yönlendirme yapılacak olan bu okullarda, öğrenciler üniversiteyi kazanma temeline dayanan bir sistem ile okul hayatlarına devam edecekler. Bahçeşehir/Uğur Eğitim Kurumu Başkanı Enver Yücel'in bu okullar için yaptığı açıklamayla yazıma devam etmek istiyorum: “Okullar arası kalite farkı var. Ama herkes aynı sınava giriyor. Bu nedenle geri kalanlar eksiklerini gidermek için yeni yollar arıyor. Bu model sayesinde dershane ya da özel derse gerek kalmadan üniversiteyi kazanmak mümkün olacak. Ücretleri de yüksek tutmayacağız ki herkes faydalanabilsin. Eğer devlet velileri destekler, ücretin yarısını öderse önümüzdeki yıl 50 lise birden açmak mümkün. Şu anda 4 bin dershane 2-3 yıl içinde okula dönüşebilir. Ama bu dönüşüm kapsamında Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni standartlar oluşturması ve bunun için süre vermesi gerekir. Belli seviyedeki fiyatlarla her kesime ulaşılmış olur. Anadolu’da bu ücretler düşebilir.”
Ev ödevi, proje, performans çalışmaları gibi etkinliklerin yapılmayacağı bu okullarda, öğrenciler için başarının “yegâne yolu”  üniversiteyi kazanmak olacak.
Bu okullar için yapılacak yorumlar henüz çok erken olsa da görünen o ki, öğrenciler dershanelerin kaldırılmasıyla birlikte rahatlamak yerine, yepyeni zorlukların kucağında kendilerini bulacak. Fiziksel ve ruhsal gelişimin en yoğun olduğu yıllar olan lise yıllarında öğrenciler, tek amacı üniversiteyi kazandırmak olan bir okulda ne kadar mutlu olacak? Bu sorunun cevabını bizlere gelecek gösterecek.
Yine de eğitim adına yapılacak her bir yatırımın, yeniliğin başta ülkemize ve eğitim sistemimize iyilikler getirmesini dilemek gerekli. Peşin hükümlü olmadan, zamanla birlikte görüp bu okulları değerlendirmek daha mantıklı olacaktır.



 Sedat Yılmaz
                                                                                                                                                                                      Eğitim Danışmanı

12 Ağustos 2014 Salı

Başarının Anahtarı


"Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz." -Herakleitos.
Değişen ve gelişen dünyada, teknolojinin çok hızlı gelişmesi ve toplumların yeni ihtiyaçlarının ortaya çıkması, beraberinde eğitim örgütlerinin de bu değişimden nasibini almasını sağlamıştır. Şüphesiz son yirmi yılda değişen dünya, bizlere gelecek yirmi yılın da ne denli hızlı ve çeşitli yönlerden zenginleşeceğinin önemli ip uçlarını vermektedir.
Eğitimin bu değişimde en önemli rolü alacağı su götürmez bir gerçek. Önemli olan bu gerçeğin karşısında bireylerin takınacağı tavır; fakat "sistem" kendi içerisinde bireyler için en önemli sorun olmaya devam ediyor. Hemen her gün değişen sistem, öğrencinin takibini yapmaya çalışırken harcadığı emekten başka bir işe yaramıyor maalesef.
Her gün değişen sistem ya da bir başka şey, aslında başarıyı etkileyen bir faktör değildir. Başarının anahtarı bireyin bizzat kendisinde saklıdır. Kulaklarını etraftan gelen gürültüye tıkayan birey sadece, kendisine odaklanırsa başarıyı da beraberinde getirecektir.
Başarıya ulaşmak kolay bir süreç değildir; yapılması gerekenler hem zahmetlidir hem de sıkıcı. Ama nihayetinde elde edilecek başarı için katlanılması gereken bir zahmettir bu. O halde nedir bireyi başarıya götürecek bu yollar, birlikte inceleyelim;
1. Somut Hedefleri Olmalı Bireyin;
Yapılan bir araştırmaya göre "başarılı" insanların %66'sının bir hedefi olduğunu ve güne hedeflerine odaklanarak başladıklarını gösteriyor. "Başarısız" insanların ise sadece %6'sı hedef sahibi. -Nat Geo People
İnsanların en sık düştüğü hatalardan birisi de hedeflerini somutlaştıramamalarıdır. Hedefler, somut olmalı, net olmalı ve bu yolda hemen hiç bir detay atlanmadan belirlenmiş olmalıdır. Kişinin her zaman bir B, C, D planı olmalıdır ki ilk hüsranda yolundan dönmesin. Unutulmamalı ki, bu yol uzun ve gidilmesi zor olacaktır; zaten diğer türlüsü hedefin ne kadar kolay ulaşılabilir olduğunu gösterir.
Hedefler belirlenirken, kişi yeteneklerini ve kabiliyetlerini göz önünde bulundurmak zorundadır. Ulaşılamayacak hedefler sadece zaman çalan uğraşlardır. Hedefe adım adım yaklaşılmalı ve her bir adımda durup geride attığı adım incelenmelidir.
Hedefler nasıl belirlenmelidir?
Hedefin kararını kişi kendisi vermelidir.Ailelerin düştükleri maalesef en büyük hata budur; "öğrencinin yerine hedef belirleme". Aile elbette kendi fikirlerini söyleyecektir; ama unutulmamalıdır ki ulaşılacak "hedef" karşınızdaki bireye ait bir hedeftir. Bu konuda en sağlıklı yöntem "ortak akıl" yöntemi olacaktır.
Hedeflerin belirlenmesinde birinci şart daha önce söylediğim gibi, yeteneklere ve kabiliyetlere uygunluk olmalıdır. Sonrasında ise belirlenen hedefe nasıl ulaşılacağı yönünde hiç bir detay atlanmadan bir yol haritası çizilmelidir. Hangi adımda ne yapılacak önceden belli olursa, o adımın daha hızlı ve sağlıklı bir şekilde aşılması sağlanacaktır.
Kişi kendisine şu soruların cevabını vermelidir: Neden bu hedefi istiyorum? Bu hedefi nasıl elde edeceğim? Bu hedefi elde ettikten sonra ne olacak?
Hedefe ulaşmada sabır!
Günümüzün en önemli sorunlarından birisi de maalesef, zamanın artık eskiye nazaran çok daha değerli olmasıdır. Kaybedilen her bir zaman kişinin aynı zamanda sabrını da zorlamakta ve hedefinden uzaklaşmasına neden olmaktadır. Ama unutulmamalıdır ki, hedefe ulaşmanın yegane kuralı "sabır" da gizlidir. Başka hiçbir şey buna çare olamayacaktır. Hedefe odaklandıktan sonra kişi atacağı her bir adımı emin adımlarla atabilmek için sabrı kendisine öğütlemelidir.
2. Analiz Yapabilme Kabiliyeti Olmalı
Biliyorum ki, bu söylediğim çok zor ve bir o kadar da yıpratıcı bir süreç. Fakat artık, günümüzde değişen koşullar beraberinde yeni şartları da doğurmuştur. Bunların içerisinde şüphesiz en önemlisi de "analiz kabiliyeti" olan bireylere duyulan ihtiyaçtır. Sadece okumak, izlemek, dinlemek vs. artık yeterli değildir. Bu eylemleri yaparken aynı zamanda "neden ve nasıl"ı sorgulayan bireyler istenmektedir. Bu, birden kazanılabilecek bir kabiliyet değildir elbette. Gerçek anlamda sabır ve çalışmayı gerektirir; fakat kazanıldığı andan itibaren de kişinin hayatını kolaylaştıracak en önemli etken olacaktır.
Her Kitap Okuma Bir Okuma Değildir!
Bizlere uzun yıllar sadece kitap okunulması gerektiği söylendi; fakat asla arkasında yatan gerçek söylenmedi. Neden kişi kitap okumalı? Kitap okumanın ne gibi faydaları vardır? Boş zaman aktivitesi olarak görüldü ya da yapması gereken bir görevi yerine getirmeyen bireyi cezalandırma aracı.
Analiz kabiliyetinin oluşmasını sağlayan en önemli çalışma şeklidir kitap okuma. Ama nasıl?
Bir elinizde kalem diğer elinizde de not defterinizle.
Altını çizerek değil, altını çizdiklerinizi yeniden yorumlayarak okumalısınız. Yazarın yazdıklarını tasdiklemek size bir şey kazandırmayacaktır. Önemli olan yazarın orada ne yazdığını anlamaya çalışmaktır.
Bu örnekleri sadece kitap okuma üzerinde değil, film izleme ya da bir müzik parçasını dinleme için de verebiliriz. Bilinmesi gereken yaptığımız faaliyetlerin neden ve nasıllarını sorguladığımız sürece analiz kabiliyetimizin gelişecek olması.
3. Sosyal Yönü Kuvvetli ve Karar Sahibi Bireyler Başarılı Olacaktır.
Sizlere, iki sene önce Boğaziçi Üniversitesi'nde katıldığım bir konferanstan aldığım notları aktarmak istiyorum.
Konu: "Başarılı Bir Geleceğe Adım İçin Kulüplerin Taşıdığı Önem"
Konuşmacı bizlere gelecek dünyasında sosyal yönü gelişmiş bireylerin ne kadar önemli bir role sahip olacaklarını anlattıktan sonra yaşanmış bir iş tecrübesini bizlerle paylaştı. Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği mezunu bir öğrenci iş başvurusu yaptığı bir şirkette mülakata çağırılır. Beraberinde üniversite diploması, üniversitede okurken aldığı sertifikaları ve referans mektubunu alarak mülakata gider. Zannetmektedir ki kendisine alanıyla ilgili sorular sorulacak. Fakat, böyle olmaz. Mülakatı yapan kişi: -CV'ni inceledik ve başarılı olduğunu görüyoruz. O nedenle, sana alanınla ilgili sorular sormayacağız. Soracağımız sorular şunlar: Okul zamanı hangi sosyal kulübe üyeydin? Bu sosyal kulüpte hangi pozisyonda görev yaptın? Senin üye olduğun süre içerisinde kulübünüz bir krizle karşılaştı mı? Bu kriz anında sen  pozisyonun gereği nasıl bir önlem aldın?
Sanırım, sosyal yönü güçlü bireylerin ne denli önemli olduğunu anlatmak için çok fazla söze gerek yok. Hayatın hemen her alanında sosyalleşmek artık kaçınılmaz bir durum. Başarı sanılanın aksine bu yolda yalnız başına yürüyenin değil, bu yolu diğer başarılı insanlarla birlikte yürüyenlerin olacaktır. Bu nedenle, başarı için öğrencilerin kendi kabiliyetlerine uygun bir sosyal kulüp belirlemesi ve bu alanda aktif rol alması gerekmektedir.
Niagara Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hung P. Le'nin bir konferansında anlattığı kısa bir anekdotu paylaşmak istiyorum: "Bizlere, sadece notları yüksek değil aynı zamanda sosyal yönü de kuvvetli öğrenciler lazım. Üniversitemize başvuru esnasında başarılı öğrencilere sorduğumuz ayırt edici mülakat sorularından birisi de: Hayatınızda hiç bir sosyal yardım kuruluşu adına çalışma yaptınız mı? Mesela evsiz çocuklar hayrına bir kermes düzenlediniz mi?"
Başarılı bir çok üniversitenin öğrenci alımında veya ciddi bir çok şirketin personel ihtiyacını belirlerken dikkat ettikleri bu husus, tesadüften uzak bir çalışmanın ürünüdür. Unutulmamalıdır ki, sosyal hayatına değer veren birey, kendisine değer vermektedir; kendisine değer veren birey ise yaptığı işe değer verecektir. Böylece, kişiyi diğerlerinden ayırt etmek her zaman daha kolay olacaktır.
4. Yeni Dünya "Kendi Vatandaşı" Olacak Bireyler Aramaktadır.
Küreselleşen dünya ile sınırlar harita üzerindeki bir kaç çizgiden ibaret kalmaya mahkum. Değişim kendisini ufak ufak hissettirse de yakın gelecekte sınırların bir anlamı kalmayacak. O gün geldiğinde ise dünya vatandaşı olmaya hak kazanmış bireyler iş dünyasında gerçek başarıyı yakalayacaklardır.
Dünya vatandaşı olmanın yegane kuralı ise yabancı dil bilme zorunluluğudur. Kişi ne kadar çok yabancı dili konuşabilirse o denli dünya vatandaşı olmaya namzet demektir. Unutulmamalıdır ki, günümüzde birden fazla yabancı dil konuşabilen bireyler, iş dünyasında özellikle istenmektedir. Bunun için de öğrencilerimizin yabancı dil ihtiyacını karşılayacak önlemler almak adına radikal adımlar atılmalıdır.
5. Bir Hobiniz Olsun.
El sanatları ile uğraşmak, mum yapmak, doğa yürüyüşlerine çıkmak, resim yapmak, fotoğraf çekmek, düzenli spor yapmak, bir müzik grubuna katılmak, koleksiyon yapmak, yelkencilik ile ilgilenmek, ahşap işleri ile uğraşmak, maket yapmak..Birbirinden ilginç yüzlerce hobi saymamız mümkün. Peki, hobinin ne gibi bir faydası olacaktır? İşte size bir hobi edinmek için beş önemli neden.
1. Kendimizi gerçekleştirir ve ifade ederiz. Yaptığımız işten ya da insanların bize yüklediklerinden fazlasıyızdır. Hobimizi seçerken gerçekten yapmak istediğimize odaklanırız. Bunu yaparken özümüze yakınlaşırız. Gönülden seçtiğimiz hobimiz, kendimizi ifade etmek için kullandığımız yollardan biri olur.

2. Buluş gücümüz ve yeteneklerimiz gelişir. Hobimizde daha fazla ustalaşmak için harcadığımız emek yeteneklerimizi geliştirirken, öğrendiklerimizi farklı şekillerde kullanma arayışımız ise buluş gücümüzü geliştirir.
3. Zaman yönetimimiz gelişir. Düzenli olarak hobimize zaman ayırmaya çalışmak zamanımızı daha iyi yönetmemizi sağlar. Zaman yönetimimizin gelişmesi günümüzü daha iyi organize etmemize yardımcı olur. Daha iyi bir zaman yönetimi ile daha verimli yaşarız.
4. Öz disiplinimiz gelişir. Hobimizde ustalaşmak üzere yapacağımız özenli çalışmalar ve harcadığımız emek, öz disiplinimizi arttıracaktır. Güçlü bir öz disiplin ile yaşamımızın diğer alanlarında da amacımıza daha kararlı bir şekilde yürürüz.
5. Öz güvenimiz artar. Güzel bir resim yapmak, bir koro ile konsere çıkmak, eviniz için bir kitaplık yapmak başarmanın ve üretmenin hissiyle birlikte özgüvenimizi arttırır. Bu öz güvenin artılarını özellikle iş yaşamımızda hissederiz.
Sedat Yılmaz

Eğitim Danışmanı

9 Ağustos 2014 Cumartesi

"Geleceği Google'dan Görmek"


ABD'li iki bilgisayar mühendisinin 1998'de Kaliforniya'da kurdukları Google şimdilerde, sadece bir arama motoru olmaktan öte bilişim sektörünün rakipsiz tek devi olma yolunda hızlı ve bir o kadar da emin adımlarla ilerliyor. Şirket kurulduktan sadece 6 yıl sonra borsaya girdiğinde kasasındaki muazzam bütçesiyle rakiplerini epey şaşırtmıştı.
Yeni, yepyeni bir çağ: "Google Çağı"
Google'in kendini açık etmesiyle birlikte yeni çağın başlangıcı da resmi olarak verilmiş oldu. Google son yıllarda yaptığı dev yatırımlarla gelecekte adından sıkça bahsettirmek bir yana, sanki sadece kendi adından bahsettirecekmiş gibi görünüyor. İlaç sanayinden, robot sanayisine kadar yaptığı farklı yatırımlar geleceğin hangi alanlar üzerinde şekilleneceğinin ipuçlarını veriyor aslında.
Son on yılda dünyanın değiştirdiği değişimi takip etmek bile çok güç. Baş döndürücü bir şekilde değişen ve gelişen dünya, gelecekte hangi mesleklerin önem kazanacağının bizlere ip uçlarını veriyor. Unutulmamalıdır ki, her kriz beraberinde yeni fırsatları da getirir. Şimdiden dünyanın geleceğini görebilen ve kendisini bu yönde geliştirebilen bir birey- şüphesiz-geleceğe yön verebilecek konuma gelecektir.
"Gelecek =İletişim"
İletişim geleceğin en önemli meslekleri arasında. Bu konuda yapılacak her araştırma ve çalışma gelecekte ben de varım demenin en önemli göstergesi olacaktır. Ev telefonlarının yerini cep telefonları, cep telefonlarının da yerini şimdilik akıllı telefonlar almış bulunmakta. Peki, gelecekte ne olacak? Akıllı telefonların yerini ne alacak? "Google Glass" küçük ipuçları verse de hala bu sırrın gizliliği koca bir muamma. İşte, bu sorunun cevabını bulan, bu cevaba göre kendisini yetiştiren bir birey aynı zamanda gelecekte de başarıyı yakalayacaktır.
Sadece iletişim değil elbette geleceğin parlayan yıldızı. İletişimin yanı sıra geleceği şekillendirecek bir çok sektör mevcut. Bunların arasında robot teknolojisini, sağlık sektörünü, ulaşım yatırımlarını da sayabiliriz. Tek tek sektör analizi yapmak yerine, bu hususta bilinmesi gereken en önemli durum, gelecekte insanların hayatlarını daha da kolaylaştıracak her sektör kazanacaktır. Ama bilinmesi gereken bir gerçek daha vardır ki, o da her kolaylık beraberinde bir külfeti doğurur. Yani, teknoloji geliştikçe teknolojiyle birlikte ortaya çıkacak sorunlarla baş edecek bir teknik birimin ihtiyacı hasıl olacaktır. Durum analizinin çok iyi yapılabilmesi şart. Her teknolojik devrim beraberinde yeni iş sahaları da oluşturmaktadır.
"Olmak ya da olmamak. İşte bütün mesele bu!"
Geleceği görmek ve bu geleceğe yatırım yapmak, kişi için en önemli kazanım olacaktır. Google bu konuda oldukça cüretkar hamleler yaparak, önemli yatırımlar yapıyor. Çünkü geleceğin bugünlerden çok farklı olacağı su götürmez bir gerçek. Ülke sınırlarının sadece haritalar üzerindeki bir kaç çizgiden ibaret kalacağı ve dünya insanlarının kaynaşarak tek bir toplum olma yolunda adımlar atacağı günler çok yakın. Unutulmasın ki, güneşin doğmasına en yakın zamandır karanlığın en yoğun olduğu an. O gün geldiğinde de milliyetler değil insanlığın bizzat kendisi kazanacak. Ve işte o zaman, o günleri görebilen ve kendisine o günler için yetiştiren bireyler kazanacak.
Geçmiş artık uzak bir hatıradan ibaret. Belki de kimsenin özlemeyeceği ve sadece tatlı hatıralarda anlatılan anılardan ibaret kalacağı o günlere geldiğimizde, kaybeden olmamak için şimdiden doğru yatırımları yapmamız şart. En değerli yatırım insanın kendisine yaptığı yatırımdır. Bu nedenle, kişinin yakın geleceğe ait bir yol haritası olmalı.
Sedat Yılmaz

Eğitim Danışmanı

8 Ağustos 2014 Cuma

Eğitimin İnovasyon İhtiyacı


"Watsapp 19 milyar dolara satıldı. Eğitimle bunun ilişkisini kuramadığımız zaman Türkiye'nin geleceği karanlıktır." Eser Karakaş
            Gelişen küresel rekabet ortamında yaşamlarını sürdürmek isteyen eğitim sistemleri değişen eğitim gereksinimlerine uygun eğitim alanındaki mevcut ürün ve hizmet sunma gerekliliğinin yanı sıra öğrenciyi eğitim alanında üretilen ürün ve hizmet talepleri konusunda yönlendiren bir anlayış, günümüz eğitim stratejilerinin belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır.
            Bu durum eğitim sistemlerinin eğitim alanında yeni ürün ve hizmet sunmalarını zorunlu kılmaktadır. Böylece inovasyon kavramının önemi artan rekabet ortamı ile daha da güçlenmektedir.
               Peki, nedir inovasyon?
            Peter F.Drucker’a (Harward University- 1985) göre inovasyon, girişimciliğin bir aracıdır ve refah oluşturmak için yeni bir kapasite meydana getiren kaynakları sağlayan bir eylemdir. TÜSİAD, inovasyonu bir süreç olarak ele alarak, bilim ve teknolojinin oynadığı rolü öne çıkarmış, inovasyonun “bilim ve teknolojiyi ekonomik ve toplumsal bir faydaya dönüştürmek” olarak tanımlamıştır.
            İnovasyonu anlamak ülkelerin geleceği açısından-şüphesiz- hayati önem taşımaktadır. Mevcut eğitim sistemlerinin yenileştirilmesi ve sürekli olarak değişen dünya düzeni içerisinde güncellenmesi, geleceğe emin adımlarla ilerlemeyi sağlayacaktır. Değişmeyen tek şeyin değişim olduğu gerçeğinden hareketle eğitim sistemlerinin inovasyon ihtiyacı ivedilikle masaya yatırılmalı ve ciddi anlamda tartışılmalıdır. İnovasyon sadece bir yenileşme olarak algılanmamalıdır. İnovasyonun temelinde yatan yenileşirken, fırsatların sistemin lehine çevrilmesi hareketedir. Yani, inovasyon kısaca “yeni olan her şey değil, ekonomik ve sosyal bir katma değere dönüşen ya da dönüştürülen yenilikler”dir.
            İnovasyonu doğru tanımlayabilmek ve idrak edebilmek için temel sayıltılarının çok iyi anlaşılması, "Buluş, Girişimcilik, Ar-Ge, Değişim" gibi kavramların da altının çok iyi doldurulması gerekmektedir. Her bir kavram kendi başına yetersiz kalmakla birlikte resmin bütününe bakıldığında inovasyonun anlaşılması-sanırım- daha da kolay olacaktır.
Eğitimde İnovasyon?
            Dünya 1990'ların ortalarından itibaren son yüz yılda gösterdiği gelişimin iki katından fazla gelişim göstermiş ve hala da bu gelişme devam etmektedir. Bu nedenle, eğitim sistemleri de kendisini sürekli olarak değiştirmeli ve yenilemelidir. Son yıllarda hayatımızın değişmez gerçeklerinden olan "İnternet, Akıllı Telefon, Tablet" gibi bir çok teknolojik ürün bizlere çok farklı ufuklar kazandırdı. Bunun neticesinde ortaya çıkan bir çok ürün astronomik fiyatlarla satıldı, el değiştirdi veya bu ürünlere bağlı yeni pazarlar kuruldu. Neticesinde avcı- toplayıcı bir nesil olarak macerasına başlayan insanoğlu şu günlerde "uzay çağını" yaşamakta. Peki, eğitim sistemlerimiz buna ne kadar hazır?
            Türk Eğitim Sistemi, son yıllarda radikal değişimler göstererek dünya şartlarını yakalamaya çalışmaktadır. "Yapılandırmacı Eğitim" gibi bir anlayışla inovasyonu temeline alan Türk Eğitim Sistemi, tam olarak olmasa da üzerine düşeni şimdilik yapmış gibi görünüyor; fakat ortaya çıkan tablo bizlere hala yapılması gereken çok şey olduğunu göstermektedir.
            Türk Eğitim Sistemi uygulayıcıları olan öğretmenlerin sürekli olarak öğretime açık olmaları gerekmektedir. Günceli her an takip etmeli, sadece kendi branşını değil diğer branşları da takip ederek disiplinler arası işbirliğine her daim açık olmalıdır. Beklenti sistemin kendisinden değil bireyin bizzat kendisinden olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, iyi sistem yoktur iyi uygulayıcı vardır.
            Sistem uygulayıcısı olarak öğretmenlerin çağın gereklerine uygun olarak kendilerini sürekli donatma ihtiyacı beraberinde güncelin yakalanmasını sağlayacaktır. Böylece, uluslararası ölçekte bir başarının da önü açılacaktır.
            Öğretmenlerin sorması gereken en önemli sorular şunlar olmalıdır:  " Neden öğretiyorum? Öğrenciler neden öğrenmeli? Bu öğretilenler öğrencilerin hayatında ne gibi bir işe yarayacak?" Bu soruların cevapları ışığında her bir öğretmen kendi müfredatını yeniden şekillendirmeli ve öğrencilere konuları anlatırken bu bilgilerden faydalanmalıdır. Ayrıca, her bir öğretmen mevcut teknolojinin tüm imkanlarından faydalanmak adına çaba sarf etmeli; fakat sırf teknolojiyi kullanacağım diye de bir çaba içerisine girmek yenine eğiticinin amacı iyi bir ürünün elde edilmesi olmalıdır.
            İnovasyon eğitimin değişmez bir parçasıdır. Öğretmenlerimizin bu gerçekten hareketle müfredatlarını şekillendirmeye çalışması neticesinde elde edeceği ürünlerin, tüm tarafları mutlu edeceğinden hiç şüphemizin olmaması gerekir.



Sedat YILMAZ

Eğitim Danışmanı

7 Ağustos 2014 Perşembe

"İyi Bir Lise" Tercihi Nasıl Olmalıdır?


"TEOG Sınavı" iptal edildi\edilecek tartışmalarıyla birlikte bugünlerde, velileri asıl heyecanlandıran ve onları meraklandıran öğrencilerin hangi okulu tercih etmesi gerektiğidir.
Öğrencilerin iyi bir gelecek için iyi bir üniversiteye gitmeleri gerekiyor , bunun için de doğru liseyi tercih etmeleri gerekli. İnsan hayatını şekillendiren en önemli kilometre taşı hiç şüphesiz doğru lise tercihinde saklı, yanlış seçim yapılması insan hayatını da altüst edebilir. Bu nedenle, çok dikkatli davranmak lazım. Peki, "doğru lise" nasıl tercih edilir? Doğru bir liseyi tercih ederken hangi kriterlerin değerlendirilmesi gereklidir?
Vizyon
Bilgi sınırlıyken hayaller tüm dünyayı kapsar. (Albert Einstein)
Sizler çocuklarınıza sadece bir vizyon kazandırın, zaten kendisi kendiliğinden gelecektir. Artık, dünyanın beklentisi sadece bilgiyi öğrenen ve onu taşıyan birey olmaktan öte onu kullanan, bilgiden istifade eden bireylerdir. Bu nedenle, şüphesiz aradığınız okulun önemli bir vizyonunun olması çocuğunuz eğitim hayatını daha emin adımlarla inşa etmenize zemin hazırlayacaktır. Çağın şartlarına uygun bir birey yetiştirmek için sizlerin de tercih edeceği okulu bu minvalde değerlendirmesi büyük önem arz etmektedir. Peki, bir vizyonu önemli yapan nedir?
Malum küreselleşen dünya gün geçtikçe daha da küçülüyor. Neredeyse sınırlar harita üzerindeki bir çizgiden ibaret kaldı. Bu nedenle, sizler de çocuklarınızı bu gerçekten hareketle bir "dünya vatandaşı" olarak yetiştirmelisiniz. İşte bu nedenle, arayacağınız okulda "dünya vatandaşı" yetiştiriyor şartını aramalısınız. Yeni dünya, köşeleri olan insanları daha fazla istemiyor. Ufku açık, dünya görüşü geniş bireylere olan ihtiyaç hiç olmadığı kadar çoğaldı.
Vizyon sahibi bir okul size ve çocuğunuza çok başka ufuklar kazandıracaktır. Böylece, çocuklarımız hayallerimizde kurduğumuz yarınlarda -şüphesiz- yaşama fırsatı bulabileceklerdir.  
Çocukların sosyal alanlarını destekleyecek spor ve sanat dersleri yeterli mi? Bu alanlarda ders verecek öğretmenlerin yeterlikleri ve okulun fiziki imkanları yeterli mi?
Okul sadece derslerden ve öğretimden ibaret bir alan değildir. Öğrencinin hemen bütün zamanı okulda geçmektedir. Bu nedenle, öğrencinin zamanın daha nitelikli olarak değerlendirilebilmesi için, okulda sanatsal ve spor faaliyetlerinin yapılıyor olması önemli bir şarttır. Bunun için, okul arayacak velilerin dikkat etmesi gereken hususların başında okulların sanat ve spor alanındaki fiziki şartlarının uygunluğu olmalıdır. Kaç farklı spor alanı vardır? Hangi sanatsal faaliyetler yürütülmektedir? Bu alanlarda branş hocaları mevcut mudur? gibi sorular sorarak alacakları cevap neticesinde listelerini belirlemeleri gerekmektedir.
Bilimsel çalışmalar, projeler yapılıyor mu? Daha önceki yapılan çalışmaların neticeleri nelerdir?
Öğrencilerimizi gelecek yarınlara hazırladığımız okullarda, öğrencilerin sosyal ve fen alanında bilimle içli dışlı olması, en az bu alanların birisinde bir proje veya çalışma hazırlamış olması çok önemli bir husustur. Bu nedenle, okul arayan velilerin dikkat etmesi gereken bir başka özellik de okulların bilimsel alanda yaptıkları çalışmaların yeterlikleri olmalıdır. Ulusal ve uluslararası yarışmalarda alınan başarıların dikkatli bir şekilde incelenmesi, velilerin kafasındaki bir çok soruyu gidermesi açısından hayati önem taşımaktadır.
Yabancı Dil Eğitimi?
Küreselleşen dünyada, her geçen gün daha da artan yabancı dilin önemi su götürmez bir gerçektir. Yabancı dil öğrenmek için kritik öneme sahip olan lise yılları, öğrencilerin gelecek hayatlarını şekillendirecek şüphesiz en önemli sıralardır. Artık yabancı dil denilince akla sadece ingilizce değil yanında bir başka yabancı dil daha gelmektedir. Okullar tercih ettikleri ikinci yabancı dille öğrencilerini gerçek hayata daha da hazır hale getirmek için yoğun çaba sarf etmektedirler.
Eğitim materyalleri yeterli mi?
Bir okulda aranacak şüphesiz en önemli özelliklerden birisi de okulun eğitim materyallerinin yeterli olup olmadığı yönünde olmalıdır. Çünkü, öğrencinin alacağı eğitimi destekleyecek, eğitimi daha da renkli hale getirerek öğrenmesini kolaylaştıracak malzemeler, hiç şüphesiz eğitimi de daha kaliteli hale getirecektir.
Okulun sınıflarında bulunacak akıllı tahtalar, kütüphane, etüt odaları, proje sınıfları vs. bunların tamamı eğitim materyali olarak değerlendirilmelidir ve velilerin dikkatle incelemesi gereken özellikler olmalıdır.

Sedat YILMAZ

Eğitim Danışmanı

2 Temmuz 2014 Çarşamba

PISA Başarısında Öğretmen Yetkinliği Üzerine Bir Deneme

      
      PISA başarısından söz ederken eğitim politikalarının uygulayıcıları olan öğretmenlerin etkisini vurgulamamak olmaz. McKinsey & Company (2007) PISA ve diğer çalışmalar ışığında başarılı eğitim sistemlerine ilişkin yaptığı araştırmadan çıkan temel sonuç, bir eğitim sisteminin kalitesinin, o eğitim sistemindeki öğretmenlerin kalitesini aşmayacağıdır. (Basset, 2008)
      Bu nedenledir ki, gelişmiş ülkelerde, eğitim yatırımı denilince ilk akla gelen öğretmene yapılan yatırım olmaktadır. Mesele, ülkemizde her dile getirildiğinde ise öğretmen maaşlarının yetersizliği noktasında takılıp kalmaktadır. Ancak, vurgulanması gereken maaş yetersizliği değil, statü saygınlığıdır. Ülkemizde -maalesef- öğretmenlik mesleği saygın bir meslek olma ayrıcalığını günden güne yitirmektedir. PISA başarısı yüksek ülkelere baktığımızda öğretmenlerin sosyal statülerinin, itibarlarının korunduğunu görmekteyiz. Finlandiya'da öğretmenlik mesleği en az doktor kadar saygın bir meslek olarak kabul görmektedir. (Simola, 2005) Yani, öğretmenlik mesleğini Finlandiya'da değerli kılan öğretmenlerin maaşı değil; öğretmenlik mesleğinin toplumsal statü ve saygınlığıdır. (Malaty,2006)
      Bir toplum; ancak eğitimle birlikte çağdaş, muasır medeniyetler seviyesine yükselebilir ve bulunduğu konumu yine, ancak eğitimle birlikte korur. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri yakından incelediğimizde, en büyük yatırımın eğitime, dolaylı olarak öğretmene yapıldığını görmekteyiz. Öğretmenlere, üniversite eğitimlerinde olsun göreve başladıktan sonra hizmet içi eğitimleri olsun her türlü desteği vermekten kaçınmayan toplumlar, geleceği tayin eden toplumlar statüsüne hızla yükselmektedir.
      Her meslek değerli ve bir o kadar da önemlidir, ancak geleceğimizi tayin eden, şekillendiren öğretmenlik mesleğinin hak ettiği itibarı kazanması adına çaba sarf etmeliyiz. Unutmamalıyız ki, ikinci dünya savaşında Almanlar, milletlerin üzerine son teknoloji silahlarıyla ölüm kustular; ya da Amerikalılar son teknoloji atom bombasıyla yüz binlerin ölümüne neden oldular. Eğitim, sadece bir öğretimden ibaret kalırsa şayet, karşımıza çıkan tablo her zaman çok acı olmuştur. Geçmişte bunun örneklerini bir çok defa gördük. Bu nedenle, öğretmenlik mesleğinin ne kadar önemli bir meslek olduğunu tekrar tecrübe etmeden, gereken saygıyı göstermesini bilelim.

Sedat YILMAZ
02.07.2014\Sarıyer

29 Haziran 2014 Pazar

Enneagram Kişilik Tiplerine Göre Eğitim Modellemesi Örneği

       

Tarih boyunca insan davranışlarının nedenlerini anlamak ve bireyler arası farklılıkları açıklamak, psikolojinin temel konusu olmuştur. Bu neden ve farklılıkları mizaç kavramı ile açıklayan Hipokrat ve Galen'in beden sıvılarıyla ilişkilendirdikleri dört mizaç yapısından günümüze dek, mizaç ve kişilikle ilgili birçok çalışma yapılmıştır.[1] Günümüzde hala bir çok farklı yöntemle açıklanmaya çalışılan mizaç farklılıkları, temelde bazı yöntemlere göre ayrılmaktadır. Enneagram bunlar sadece birisidir. Enneagram Yunanca’daki “ennea”(dokuz) ve “grammos”(noktalar) kelimelerinden oluşmaktadır.[2] Bu noktaların her biri bir kişilik tipini temsil etmektedir.[3]


Enneagram, bireylerarası farklılıkları, dokuz farklı kişilik tipiyle açıklamaktadır. Tipler, 1’den 9’a kadar olan rakamlara karşılık gelen, ön planda olan sıfatlarla tanımlanmaktadır: 1. Reformcu, 2. Yardımsever, 3. Motive eden, 4. Bireyci, 5. Araştırmacı, 6. Sadık, 7. Coşkulu, 8. Lider, 9. Barışçı.[4] İnsanların baskın yanlarına göre şekillendirdikleri karakter özellikleriyle, kişiliklerini sınıflandıran "enneagram", kişileri sağlıklı ve sağlıksız ortamlarında ayrı ayrı sınıflandırmaktadır. Böylece, her karakterin birden farklı kişilik tipi bulunabilmektedir. Enneagram’a göre bireylerin stres durumunda sergilediği özellikler, o bireyi sağlıksızlık seviyesine yaklaştıran ayrışma hattını, rahat durumlarda sergilediği özellikler ise, kişiyi sağlıklılık seviyesine yaklaştıran bütünleşme hattını ifade etmektedir.[5] Aynı zamanda Ennegram, bireylerin temel kişilik yapılarının yanında, insan davranışlarının çeşitliliğinin açıklanmasına katkıda bulunan “kanat kişilik” adı verilen bir başka kavramı daha öne sürer.[6] Enneagram'da temel kişilik yapısına ciddi bir etki ve katkı sağlayarak tiplerin çeşitlenmesine neden olan ve etkinliği kişiden kişiye değişen kanat kişilik kavramının, insanın biricikliğinin açıklanmasına katkı sağladığı konusunda fikir geliştirilmiştir.[7]

Enneagram'ı bu kadar kısa sürede anlatmak ve tanıtmak elbette ki mümkün değildir. Daha geniş ve detaylı olarak bilgi sahibi olmak isteyenlerin, bu konuda araştırma yapması gerekmektedir. Kişilik tiplerini inceleme yöntemlerinden sadece birisi olan enneagram, eğitim müfredatlarının şekillenmesinde bizlere fikir verebilecek verilere sahiptir. Herkesin biricik olduğu felsefesinden hareketle kendisini şekillendiren enneagram'da, verilmek istenen mesaj: Her bireyin kendine has bir yeteneğinin bulunduğu ve bu yeteneğin keşfedilerek, geliştirilmesi halinde bireyin kendini gerçekleştireceğidir.

İnsan psikolojisini anlamak; normal ve psikopatolojik davranışları açıklayabilen test edilebilir ve uygulanabilir olan bir mizaç / kişilik modeliyle elbette mümkün olabilir.[8] Enneagram, insan doğasını davranışsal, duygusal ve bilişsel yönleriyle bütüncül ele alarak, bireyi anlamaya odaklanmaktadır. Bireyler arası farklılıkları mizaç temelinde tutarlı bir biçimde tespit ederken, mizaçtan karakter ve kişiliğe doğru olan gelişimde, bireyin biricikliğini de göz önünde bulundurmaktadır.[9] Ayrıca rahat ve stres durumlarında, bireylerin davranışlarında meydana gelebilecek değişimleri açıkça ortaya koyabilmektedir. Enneagram, mizaç ve kişilik kavramlarının doğru bir zeminde değerlendirilmesiyle; bireylerin psikososyal uyumunun artırılabileceğini, bireysel farklılıklara duyarlı bir eğitim yaklaşımı belirlenebileceğini, psikopatolojilerin öngörülebileceğini, gerçekçi ve işe yarar terapötik yaklaşımlar geliştirilebileceğini öne sürmektedir.[10]

Sonuçta Enneagram, insan davranışlarının nedenlerini açıklayabilecek, psikiyatri, psikoloji ve eğitim alanlarında hem araştırma hem de pratikte kullanılabilecek, kapsamlı ve bütüncül bir model olmaya adaydır. Gelecekte enneagram ile ilgili yapılacak bilimsel çalışmalardan elde edilecek kanıta dayalı veriler, bahsi geçen tüm alanlarda, modelin sınanabilirlik ve işe yararlılığının ortaya konulmasını sağlayacaktır. Bu kaynaklardan oluşturulacak bir eğitim müfredatı, aynı zamanda işlerliğinin daha fazla olmasını sağlayacaktır.[11]

Unutulmamalıdır ki, her birey biriciktir. Her bireyin öğrenme şekli de birbirinden farklılık göstermektedir. Bireye has bir eğitim müfredatı oluşturmak imkansız değildir. Kişinin öğrenme şekli bizlerin oluşturduğu eğitim müfredatına ışık olacaktır. Şimdi örnek bir kişilik tipi üzerinde nasıl bir öğrenme modeli oluşturulacağına örnek vermek istiyorum. (Karakter 7'nin genel olarak özellikleri verilecektir. Kanat etkisi olarak verilen diğer karakter özellikleri hakkında geniş bilgi edinmek isteyenler bknz: Enneagram Kendini Bilme Sanatı, David Daniels, Kaknüs Yayınları, 2004)

Karakter 7:

Stres Durumu:

7 mizaçlı bireyler; isteklerinin yerine getirilmemesi, engellenme ve dilediği kadar özgür olamamaları, hareket alanlarının daralması, sıkıcı ve monoton ortamdan kurtulamamaları, acı, sıkıntı ve keder hallerinin uzun sürmesi durumlarında stres yaşarlar.
Stres durumlarında, Kusursuzluk Arayan Mizaç Tipi (1)’in olumsuz özelliklerini gösterirler[12] Sinirli, gergin ve eleştirel tutumlar sergilerler. Kural ve düzen konusunda hesap sorarlar. Olumsuzluklara odaklanarak, eksik, hata ve kusurları yargılarlar. İyimserlikleri azalır hatta yerini kötümserliğe bırakabilir.

Rahatlama Durumu:

7 mizaçlı bireyler; istekleri hemen yerine getirildiğinde, haz arayışlarını tatmin ettiklerinde, engellenmedikleri ve kendilerini özgür hissettikleri durumlarda rahatlarlar. Rahat durumlarında, Bilginin Anlamına Ulaşmayı Arayan Mizaç Tipi (DTM5)’nin olumlu özelliklerini sergilerler.[13] Nesnelerden uzaklaşıp, yalnız kalma ve kendine yetmenin huzurunu yaşayabilirler. Yüzeysel temas ettikleri konulara derinlemesine ve analitik yaklaşırlar. Tek bir iş ya da konuya odaklanıp, yoğunlaşabilirler. Böylelikle bir konu üzerinde uzmanlaşabilme fırsatını yakalarlar.

Kanat Etkisi:

6 kanadı olan 7 mizaçlı bireyler; daha endişeli ve şüpheci bireylerdir. Çevresindekileri daha çok dinleyebilen, sorunlar üzerine daha çok düşünen bireylerdir. Daha kontrollü düşünür ve hareket ederler. İlişkilerine daha bağlıdırlar. Sorumlulukları konusunda daha duyarlıdırlar. Daha düzenli olma eğilimindedirler.[14] 8 kanadı olan 7 mizaçlı bireyler; çok daha konuşkan, hareketli, enerjik ve coşkulu bireylerdir. Daha girişken, öne çıkmayı seven, rekabetçi ve iddiacı bireylerdir. Daha dürtüsel, saldırgan ve daha başına buyruk olma eğilimindedirler.[15]

           Karakter 7 hakkında genel olarak bir takım bilgiler edindiğimize göre, şimdi ona göre bir öğrenme modeli geliştirebiliriz.

Karakter 7'nin isteklerinin yerine getirilmemesi, engellenme ve dilediği kadar özgür olamamaları, hareket alanlarının daralması, sıkıcı ve monoton ortamdan kurtulamamaları, acı, sıkıntı ve keder hallerinin uzun sürmesi durumlarında stres yaşayacaktır. O halde, yaratıcılıklarını geliştirebilecekleri ortamlar oluşturmak adına azami gayret göstereceğimiz, öğrenme modelinde 7'nin engellenmemesine özen göstermeliyiz. Bilgiye ulaşabilmesi adına onu sürekli olarak teşvik edebilir, her adımında olumlu dönütlerle onu motive edebiliriz.

7'nin öğrenmesini engelleyecek ortamlardan uzak durmasını sağlamak bile, 7 adına çok büyük bir adım olacaktır. Sürekli olarak soru soran, öğrenmek isteyen 7'nin önüne engeller koymak yerine, onu gerçekten öğrenmesini istediğimiz bilgiye yönlendirir böylece de, kaybolmasını engelleyerek gelişmesini sağlarız.

Karakterlerin özelliklerine göre oluşturulacak bir eğitim modellemesi gayet ulaşılabilir görünüyor. Bu konuda yapılacak çalışmalar, ileride bireyin kendine has öğrenme modeli geliştirmesinin önünü açacak, böylece eğitim alanında maksimumum verimin elde edilmesini sağlayacaktır.
Sedat YILMAZ
Eğitim Danışmanı


Kaynakça:
Akiskal, H. S., Hirschfeld, R. M, Yerevanian, B. I. (1983). The relationship of personality to affective disorders. Archives of General Psychiatry, 40(7), 801-10.
Akiskal, H. S., Mallya, G. (1987). Criteria for the soft bipolarspectrum: treatment implications. Psychopharmacology Bulletin, 23, 68-73.
Akiskal, H. S. (1998). Toward a definition of generalized anxiety disorder as an anxious temperament type. Acta Psychiatrica Scandinavica, 98 (393), 66-73.
Arthur, K. B. (2008). Attachment Styles and Enneagram Types: Development and Testing of an Integrated Typology for use in Marriage and Family Therapy. Dissertation of doctor of Philosophy in Human Development. Virginia Polytechnic Institute and State University, Virginia.
Aslan, S. (2008). Kişilik, Huy ve Psikopatoloji. Psikiyatride Derlemeler, Olgular ve Varsayımlar, 2 (1-2), 7-19.
Aslankara, M., Aydemir, N., Körpe, E., & Ünver, E. (2006). Psikolojide Kontrol Problemi. Türk Psikoloji Bülteni, 38, 21.
Atkinson, R. L., Atkinson, R. C., Smith, E.E., Bem, D. J., Nolen Hoeksema, S. (1999). Atkinson and Hilgard Psikolojiye Giriş. (çev: Yavuz, A.). Arkadaş yayınları
Bland, A. M. (2010). The Enneagram: A review of the empirical and transformational literature. Journal of Humanıstıc Counseling, Education And Development, 49, 16-31.
Burger, M. J. (2006). Kişilik. İstanbul: Kaknüs Yayınları.
Buss, A. H., Plomin, R. A. (1975). Temperament theory of personality development. Oxford: Wiley-Interscience.
Caspi, A., Harrington, H., Milne, B., Amell, J. W., Theodore, R. F., Moffitt, T. E. (2003). Children's behavioral styles at age 3 are linked to their adult personality traits at age 26. Journal of Personality, 71(4), 495-515.
Caspi, A., Roberts, B. W., (2001). Personality development across the life course: The argument for change and continuity. Psychological Inquiry: An International Journal for the Advancement of Psychological Theor, 12(2), 49-66.
Clark, L. A. (2005). Temperament as a Unifying Basis for Personality and Psychopathology. Journal of Abnormal Psychology, 114(4), 505-521. doi:10.1037/0021-843X.114.4.505
Cloninger, C. R., Svrakic, D. M., & Pryzbeck, T. R. (1993). A psychobiological model of temperament and character. Archieves of General Psychiatry, 50, 975-990.
Costa, P. T. Jr., McCrae, R. (1990). Personality Disorders and The Five-Factor Model of Personality. Journal of Personality Disorders, 4 (4), 362-371. doi: 10.1521/pedi.1990.4.4.362.
Costa, P. T., & McCrae R. R. (1995). Domains and Facets: Hierarchical Personality Assessment Using the Revised NEO Personality Inventory. Journal of Personality Assessment, 64(1), 21-50.
Dikeçligil B. ( 2010). Bilimsel paradigmaların oluşumunda ve dönüşümünde sosyolojik bağlam. Toplum Bilimleri, 4(7), 53-61.
Edwards, A. C. (1991). Clipping the wings of the Enneagram; a study in people's perceptions of aninefold personality typology. Social Behavior and Personality, 19 (1), 11-20.
Endler, N. S. (2006). The temperamental nature of personality. European Journal of Personality, 3 (3), 151–165.
Eysenck, H. J. (1998). Dimensions of Personality. London: Transaction Publishing.
Frances, A. (1982). Categorical and dimensional systems of personality diagnosis: A comparison. Comprehensive Psychiatry, 23 (6), 516–527.
Fromm, E. (1999). Erdem ve mutluluk, (Çev: A. Yörükön). İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.




[1] (Rothbart ve ark., 2000; Clark, 2005)
[2] (Palmer, 1991)
[3] (Wagner & Walker, 1983)
[4] (Riso,2003)
[5] (Palmer, 1991)
[6] (Palmer, 1991)
[7] (Yılmaz, 2010)
[8] (Yılmaz,2014)
[9] (Yılmaz,2014)
[10] (Gençer,2014)
[11] (Gençer,2014)
[12] (Bland, 2010; Palmer, 1991)
[13] (Bland, 2010; Palmer, 1991)
[14] (Bland, 2010; Palmer, 1991
[15] (Yılmaz, 2010).[15

Bir Eşit Ağırlık Öğrencisi Olarak Matematik Dersiyle Olan Sınavım :)

Bu başlığı açmamın temel sebebi, yıllardır gerek derslerine girdiğim öğrencilerim olsun gerek özelden bana mail, whatsapp mesajı vs. ile mes...