13 Aralık 2015 Pazar

Ne kadar GELİŞMİŞ bir ÜLKEyiz?

Aklınızdan geçen "Gelişmiş" ilk 5 ülkeyi sayın desem sanırım, hemen herkes aynı ülkeleri sayacaktır.

1. Amerika
2. İngiltere
3. Almanya
4. Japonya
5. Fransa

Belki, listenizdeki bir kaç ülke değişir ama genel olarak omurgası budur, diye düşünüyorum. Peki, sizce neden bu ülkeler "gelişmiş ülkeler" denildiğinde aklınıza ilk gelen ülkeler oluyor?
Hangi yönü gelişmiş ülkeler kısacası? Demokrasisi mi daha gelişmiş ekonomik seviyeleri mi daha fazla? Geçenlerde sınıfımda bir deney yaptım ve öğrencilerime şu soruyu sordum : "Fırsatınız olsa hangi ülkenin vatandaşı olurdunuz?" Size tek tek cevapları söylemeyeceğim, ama içinde hiç Türkiye olmadığını belirtmek isterim. Neden, biz de saydığımız o ülkeler arasına giremiyoruz, hiç düşündünüz mü?
Ben, sizlere bazı veriler paylaşmak istiyorum, gerisi size kalmış, yorumu siz yapın.

Kişi Başına Düşen Milli Gelir Seviyesi
1. Amerika: 48, 147 $
2. İngiltere 39,604 $
3. Almanya 44, 558 $
4. Japonya 45, 774 $
5. Fransa 44, 401 $
TÜRKİYE 10, 576 $
( Kaynak, www.wikipedia.com)

Asgari Geçim Ücretleri 
1. Amerika ( saati 7,25 $ günde 8 saat çalışan birisi için) ayda 5,220 TL
2. İngiltere (1,244 € ) 4, 152 TL
3. Almanya ( saati 8,50 € ) ayda 6,730 TL
4. Fransa 1, 426 € 4,705 TL
5. Japonya 1, 416 $ 4,248 TL
TÜRKİYE 891 TL ( 2014 verilerine göre hesaplanmıştır.)
Kaynak: radikal.com.tr

Petrol Fiyatları ( benzin litre fiyatı)
1. Amerika 1,83 TL
2. İngiltere 5,35 TL
3. Almanya 4,719 TL
4. Japonya 2,97
5. Fransa 4,23 TL
TÜRKİYE 4,30 TL
(Kaynak:globalpetrolprices.com)

Araba Fiyatları ( Ford Mondeo 1.8 L)
1. Amerika 46, 000 TL
2. İngiltere 50, 000 TL
3. Almanya 52, 000 TL
4. Japonya 48, 000 TL
5. Fransa 52, 000 TL
TÜRKİYE 93, 000 TL ( Küsuratlar hesaplanmamıştır.)
(kaynak: aksiyon dergisi)

Ev Kiraları ( 3+1 Ara Kat Apartman Dairesi, Şehir Merkezinde, Metro Yakınında, İyi durumda)

1. Amerika- New York, 3,600 TL 
2. İngiltere- London, 4,200 TL
3. Almanya, Berlin, 3,400 TL
4. Japonya, Tokyo, 3,500 TL
5. Fransa, Paris, 3,800 TL
TÜRKİYE, İstanbul, 3,500 TL
(Kaynak: booking.com)

Bu verilerden sonra sizlere ülkelerin KİTAP OKUMA ORANLARINI da paylaşmak istiyorum.
( Ülke Nüfusuna Oranları)
1. Amerika %13 ( 319 Milyon) 
2. İngiltere %14 ( 53 Milyon)
3. Almanya %11 (81 Milyon)
4. Japonya %14 ( 127 Milyon)
5. Fransa %12 ( 66 Milyon)
TÜRKİYE %0,01 ( 75 Milyon)
( Kaynak, www.wikipedia.com)

Bu verileri yorumsuz sizlerle paylaşmak istedim. Şimdi siz kendi yorumunuzu yapınız.

6 Aralık 2015 Pazar

Anlayarak Hızlı Okuma Başarısı Üzerine (*Örnek Bir Başarı Hikayesi)

Sene 2012, sınava yaklaşık 1 ay kala bir öğrenciyle tanıştım. Bu öğrenci hiç konu eksiği olmamasına rağmen Türkçe dersinde, her denemede 7-8 yanlış yapıyor ayrıca 40 soruyu yaklaşık 55-60 dakikada cevaplandırıyordu. Artık iyice tükenmiş bir haldeydi, çünkü neyin eksik olduğunu bilmiyor, artık yavaş yavaş kazanamayacağına kendisini inandırmaya başlamış durumdaydı.
Kendisiyle tanıştığımızda, kendisine Türkçe hedefini sordum, bana en fazla 4 yanlış olsun istiyorum ama bir türlü o duruma, denemelerde bile gelemedim, dedi. Artık vazgeçmek üzereyim, yapabileceğime hiç inancım kalmadı, diye de ekledi. Kendisine haftada iki defa ders yapacağımızı ve söylediklerime harfiyen uyması gerektiğini söyledim. Madem kaybedecek bir şeyi yoktu, o zaman denemeye değerdi. Çok azimli bir öğrenciydi. Derste anlattıklarıma harfiyen uydu. Ne dediysem birebir uyguladı. Kah ağladı kah güldü, kimi zaman test sorularını fırlattı attı kimi zaman sevinç çığlıklarıyla dolu dersler sonunda sınava girdi.
Sonuç mu?
Sınav açıklandıktan sonra beni aradı.
-Hocam dedi, ailemden önce sizi arıyorum, ilk paylaşmak istediğim kişi sizsiniz. Sadece 1 yanlış yapmıştı. Ve hedefini yakaladı. Şimdi, seneye (2016) mezun olacak ve iş hayatına atılacak. O günden sonrada bir kaç defa görüştük, konu ne zaman açılsa, - bırakmıştım sizin dediklerinize harfiyen uydum ve o zamanlar hayal olan şimdi benim için gerçek,dedi.
Anlayarak Hızlı okumanın bir öğrenci üzerinde bu kadar işe yaradığını gördükten bir sene sonra, 2 öğrenciye daha bu sistemi uyguladım. Ve sonuç yine aynı. Yaklaşık 30-35 dakikada bitirilen Türkçe testi ve sonuç olarak da 1 ya da en fazla 2 yanlış. %97,5 oranında bir başarı. Yabana atılamayacak kadar önemli görünüyor. Sonraki senelerde çalıştığım okulda da "Hızlı Okuma Kulübü" açarak oraya aldığım öğrencilerle elde ettiğimiz başarı kendisinden bahsettirecek kadar fazlaydı. Dakikada 150-200 kelime okuyan öğrenciler yaklaşık 3-4 ay sonra 450-500 kelimeye çıktığını görmek, gerçekten de çok keyifli.
Amerikayı yeniden keşfetmek isteyenler buyursun, Amerika orada!
Ama hayır, ben tecrübelerden faydalanmak istiyorum, kısa zamanda çok iş yapıp hem de başarılı olmak istiyorum diyenler, gözlerini dört açsınlar ve yazdıklarımı iyi okusunlar.
1. Çok soru çözmek yerine nitelikli soru çözmeye çalışın.
2. Soruları tek seferde okuyun. Anlamadıysanız geri dönüp okumayın. Bakın bakalım kaç dakikada kaç soru çözebiliyorsunuz?
3. Çözemediğiniz her soru için kendiniz küçük notlar alın. Bir "Yanlış" defteriniz olsun. Soruyu kesin ve o notuyla birlikte o deftere yapıştırın. Ayda bir dönüp yaptığınız yanlışlara bakın.
4. İstatistik tutmayı öğrenin. Kaç soruda yanlış yapıyorsun? Kaçıncı soru? ( kaç dakika sonra ortalama yanlış yapıyorsun, anlamak için. Böylece o dakikaya geldiğinizde kendinizi 15-20 saniye dinlendirirsiniz.)
5. Soru çözerken ASLA müzik dinlemeyin, başka bir şeyle meşgul olmayın. Dikkatimi dağılmaz demeyin, kendinizi olumsuz olarak pekiştiriyorsunuz.

Hızlı Okuma Hakkında Daha Detaylı Bilgi için,
fsedatyilmaz@gmail.com

26 Kasım 2015 Perşembe

Anlayarak Hızlı Okuma Eğitimi Üzerine

Normal bir okur dakikada 250 kelime okuyabilir. Bu da ortalama bir kitap sayfası demektir. Tabi ki daima zaman, mekan şartlarını da göz önünde bulundurmak gerekli. Dakikalar ilerledikçe, stres arttıkça dikkatin daha fazla dağılacağını ve bununla birlikte gözle görülür biçimde hem kelime okuma sayısının düşeceğini hem de anlama oranının azalacağını kabul etmek gerekir. Peki, bunun bir çaresi var mı?
Son bir kaç yıldır "Anlayarak Hızlı Okuma" dersleri verdiğim öğrencilerden aldığım dönütler, bunun mümkün olduğunu gösteriyor. Dakikada 150-200 kelime ile başlayıp daha sonraları dakikada 450-500 kelimeye kadar çıkan hatta daha fazlasını bile başaran öğrencilerim oldu. Öğrendikleri sayesinde şimdilerde hem hızlı okuyorlar hem de daha fazlasını anlıyorlar.
"Hızlı Okuma" nasıl yapılır?
Hızlı okuma ilk defa 2. Dünya Savaşı sırasında Alman uçaklarını tanıyıp kendi uçaklarını vurmamaları için İngiliz Pilotlarına öğretilmiş. Elde edilen sonuçlar gerçekten de şaşırtıcıymış. Çünkü stres anında bile insanların çok hızlı okuyabildiklerini ispatlamışlar.
Göz hiç bir zaman beyinden daha hızlı çalışamaz.
Bizler okumaya harfleri tanıyarak başladık. Zaten bizde olan sesleri bir takım şekillere soktuk ve onlarla okumaya geçtik. Şimdi ilk okumaya başladığınız zamanları hatırlamaya çalışın. Kelimeleri nasıl da heceleyerek yavaş yavaş okuyordunuz. Sonra kelimeleri bir bütün halde görmeye başladınız ve bugün sanırım hiç biriniz hecelemeden okuyabiliyorsunuz.
Hızlı okumaya gelirsek, nasıl ki harflerin bütününden kelimeleri tek tek görebiliyorsunuz, yapılan özel bir takım çalışmalar neticesinde cümleleri de artık bir bütün olarak görebilirsiniz. Kulağa biraz garip ve zor geldiğinin farkındayım, ama  siz şimdi gelin bunu yeni yeni hecelemeye çalışan bir çocuğa, zamanla kelimeleri nasıl tek parça göreceğini anlatın.

Bir zamanlar/ yazılarını yazmak üzere/ okyanus sahillerine giden/ aydın bir adam/ varmış.
            1                         2                                          3                                 4                5

 Çalışmaya başlamadan önce/ sahilde/ yürüyüş yaparmış.
                      6                              7                      8
Yukarıda hızlı okuma çalışma metinlerinden bir örnek aldım. İlk zamanlar her bir kelimeyi tek tek okurken yaklaşık 2 haftalık bir çalışma neticesinde, numaralanmış her bir paçayı tek seferde okuyabileceğinizi biliyor musunuz? 18 kelimeyi 9 parça halinde okuduğunuzu hayal edin. İsterseniz yaklaşık 2 hafta sonra bile şu an okuduğunuzun 2 katı kadar hızlı okuyabilirsiniz. 
Peki, nasıl?
Öncelikle sabırlı olmanız gerekli. Hemen bir anda olacak bir şey değil. Yıllardır edindiğiniz bir alışkanlığı bir anda bırakacağınızı sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Ve unutmayın ki göz kaslarınız hala çok zayıf. Gözlerinizin de kaslardan oluştuğu gerçeğini kabul edersek, önceliğimiz göz kaslarının güçlenmesi olacaktır.

A4 kağıdının bir başına 1 sonuna da 2 şeklinde aşağıya doğru 3,4,5,6... devam ettirin.

1 ................................................................................................. 2
3 ................................................................................................. 4
5 ................................................................................................. 6

Bunu elinizdeki kağıdın sonuna kadar devam ettirin. Ve sırayı karıştırmadan tek tek rakamlara bakın. Tekrar tekrar ve yine tekrar... Gözleriniz sulanmaya başlayacaktır. O zaman kapatın ve bir süre dinlenmesine müsaade edin. Sonra tekrar aynı hareketleri kaldığınız yerden yapmaya devam edin. Bunu her gün yapacaksınız. Ama yatmadan önce değil. Gün içerisinde. Kendinizi henüz çok fazla yormamışken. Bunu 1 hafta kadar devam ettirdikten sonra, hem daha rahat yapabildiğinizi hem de gözünüzün eskisine göre çok daha geç sulandığını fark edeceksiniz. Göz kaslarınız güçleniyor artık.
Bu ve bunun gibi bir çok çalışmayla okuma hızınız 2 ya da 3 kat daha artacaktır.

Sedat YILMAZ
fsedatyilmaz@gmail.com

TEOG Türkçe Sınavı için Kısa Bir Değerlendirme (YGS Türkçe İçin Küçük Tüyolar)

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın , öğrencilerin okuduklarını anlamadıklarını, anadilin yeterince anlaşılmadığını, bu nedenle de gelecek yıllarda Türkçe dersine ağırlık verileceği minvalinde bir takım açıklamaları olmuştu. Son yapılan TEOG sonrası gördük ki yine, öğrencilere anlama dayalı sorular ağırlıklı bir Türkçe testi uygulanmış.
Geçen yıllarda da TEOG başta olmak üzere merkezi sınavların belirleyici dersi oldu Türkçe. Bu sene de belirleyici olacağa benziyor. Sınav sorularını inceledim. Konular ve çıkan soru adetleri aşağıdaki gibidir.
Cümleden anlam- 5
Paragraf- 8
Sanat Türleri- 1
Yazı Türleri-1 
Yazım-1
Noktalama -1
Fiilimsi- 2
Cümle Ögeleri-1
Sınav soruları açıkçası sürpriz olmamış. Soru dağılımını aşağı yukarı bu şekilde bekliyorduk. YGS için de buna benzer bir dağılım olacağını söyleyebilirim.
Soruları nitelik yönünden değerlendirmek gerekirse, çok okuyan öğrencinin rahatlıkla yapabileceği sorular. Mesela,
"Bu metinde “mangala” oyunuyla ilgili aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?" sorusunda öğrenci okumuş olduğu bir metni, nasıl değerlendirmesi gerektiğine dair bir takım çıkarımları ancak çok okuyarak elde edebilecektir. "Altı çizili deyimin bu metne kattığı anlam aşağıdakilerden hangisidir?" Yine benzer şekilde başka bir soruda da öğrenciye metin içerisindeki bir deyimin, metne kattığı mana sorulmuş, böylece yine öğrencinin okuduğunu anlayıp anlamadığı sorgulanmıştır. "Aşağıdaki cümlelerde altı çizili kelimelerden hangisi karşısında verilen anlama uygun kullanılmamıştır?" Anlamına uygun kullanılıp kullanılmadığını anlayabilmesi için, öğrencinin okuduklarını analiz edebilmesi oldukça önem arz etmektedir.
Çok okuyanın rahatlıkla farkını gösterebileceği bir sınav olmuş diyebilirim. Henüz somut işlemler dönemindeki bir öğrencinin soyut ifade kabiliyetini ancak, okumak ve okudukları üzerine düşünmek sağlayacaktır.
Soruların geri kalanı içinde aynı mantığı yürütebiliriz. Öğrencinin kendini ifade ederken ihtiyaç duyacağı diğer konulara ağırlık verilmiş. Yazım-Noktalama ve Cümle Ögeleri öğrencinin ifade kabiliyetini güçlendirmesi için başvuracağı ana konulardan.
Sınav zor değil seçici olmuş. Özellikle 1 veya 2 hata yapan öğrencilerin standart sapmalarının yüksek olacağını söyleyebilirim.
Size özetle bu sınavdan anladığımı söyleyeyim, sadece Türkçe soru bankalarına kafasını gömen öğrenciler için bu sınavlar oldukça zorlu geçecektir. Yapılamaz demiyorum. Ama kolaylıkla ve zaman artırarak yapmak varken zoru tercih edeceklere söyleyecek sözüm yok. Hem okuyan hem de düzenli ders takibi yapan bir öğrenci için kolaylıkla üstesinden gelebileceği bir ders Türkçe. Ama diğer yandan Matematik ya da Fen dersindeki gibi formül  ya da soru tiplerini ezberlemeye benzemez. Anlamak zorundasınız. Anlamanın yegane yolu da okumaktan ve okuduklarını tartışmaktan geçiyor.
Matematik ve Fen derslerinin önemi elbette aşikar ama geçen bir kaç yıl içerisinde belirleyici ders "Türkçe" oldu. Bunun sebebi de ailelerin, öğretmenlerin sadece Matematik ve Fen derslerine ağırlık vermeleri, başarı kriteri olarak sadece bu dersleri baz almalarından kaynaklı. Ama karşımıza çıkan tablo gösteriyor ki artık "Türkçe" dersi en önemli ders olmuştur. Sonuçta anadilimiz. Türkiye'de yaşayıp da kendi dilini bilmeyen, kendi dilinde yeterince başarılı olamayan bir bireyin diğer alanlarda da başarılı olmasını bekleyemeyiz.
Tavsiyem, her gün en az yarım saat kitap okuyun. Ama çok satanlardan değil. Klasiklerden, sizi düşünmeye sevk edecek kitaplardan bahsediyorum. Dostoyevski'den, Gogol'den, Orhan Pamuk'tan, Sabahattin Ali'den bahsediyorum.
Okuyun, okuduklarınızı arkadaşlarınızla, öğretmenlerinizle paylaşın.
İşte o zaman başarı sizi bulacaktır.




Sedat YILMAZ
fsedatyilmaz@gmail.com

19 Kasım 2015 Perşembe

*İnovasyon ve Eğitim

Sizlere okuduğum bir yazıyı noktası, virgülüne kadar hiç değiştirmeden paylaşmak istedim.

İnovasyon (TDK; Yenileşim) var olan bir ürünü geliştirerek veya var olandan bağımsız olarak ortaya konulan yaratıcı fikirlerin ürüne dönüştürülerek kullanımı için yayılması ve ticari fayda sağlaması işidir. İnovasyon, yeniliğe açık ve üst düzey problem çözme becerilerinden beslenen bir kavramdır.

Örneğin, klasik kanepe üreten bir mobilyacının terletmeyen, leke tutmayan, çıkarılıp yıkanabilen bir kılıfa sahip farklı formda daha kullanışlı bir kanepe tasarlayıp, üretmesi ve satması inovasyon kabul edilebilir.

İnovasyon, üretim ve pazarlama için son derece önemlidir. Rakiplerinden bir adım önde olan üreticiler, tercih sebebi olması dolasıyla pazardaki payını artırmakta, kendisine yeni alan açmakta, AR-GE (Araştırma-Geliştirme) faaliyetlerini geliştirmekte, yeni ürünler ortaya koymakta, istihdam yaratmakta ve ülke ekonomisine daha fazla girdi oluşturmaktadır.

21.yüzyıl her platformda inovasyon rekabetine sahne olmaktadır. Bu rekabette ipi göğüsleyenler eğitimde yaratıcı düşünceye, ileri düzeyde problem çözme becerilerine sahip çocuklar yetiştirmeye yatırım yapan ülkeler olmuştur.

Teknolojiden tarıma, sanayiden hayvancılığa, turizmden balıkçılığa kadar ekonominin her alanında inovasyonun devasa etkilerini görmekteyiz.

Hepimizin bir köşesinden okuduğu veya seyrettiği Harry Potter kitabının oluşturduğu ekonominin cirosu İş bankası ve Sabancı Holding’in toplamından daha fazladır.

7 yıl önce Jack DORSEY tarafından kurulan Twitter’ın değeri de Koç Holding’in 3, THY’nin 9 katı kadardır.

53 kişinin çalıştığı ve sadece 5 yıllık bir şirket olan WhatsAPP’ın değeri ise 19 milyar dolar.

9 yaşında kodlamaya başlayan Mark Zuckerberg’in kurduğu Facebook’undeğeri de 200 milyar doları aşmış durumda.

APPLE’nin kurucusu Steve JOBS, Microsoft’un sahibi Bill GATES’in ülkelerine sağladığı katma değer ekonomisini sanırım söylemeye gerek yok.

Sanayi devriminden sonra, bilgiye erişimin kolaylaşması ile bilgi toplumuna geçen dünya, bilginin transfer edilmesi ve yeniden yorumlanması ile de bu sürece tamamlayarak inovasyon çağına geçmiş durumdadır.

Biz, ülke olarak sanayi devrimini tamamlamadan bilgi çağına geçtiğimiz için inovasyon –şimdilik- bize uzak görünüyor.

Sanayi alanında, ileri teknoloji ihracımızın milli gelir içindeki payı %0,26 (2.1 milyar dolar) Güney Kore’nin ise 130 milyar dolar…

Iphone 6'da, 20'nin üzerinde ülkeye yayılmış 777 fabrikada üretilen 1300 parça var. Ama Türkiye bu hesapta yok.

Tarımda ise çok insanla, çok çalışıyoruz ama az üretiyoruz. 5.6 milyon çifçimizle yaptığımız üretimi Avustralya 664 bin çiftçisiyle yapıyor.

Yurtdışından saman, canlı hayvan, tohum, gübre ithal ediyoruz. Oysa küçük inovaktif dokunuşlarla kendimize yetmek, üretimimizi artırıp zirveye tırmanmak hiç de zor değil.

Dünya fındık üretiminin %85’ini karşılamamıza rağmen markalaşmış bir ürün yaratamadığımız için yıllık fındık gelirimiz 2.3 milyar doları geçemiyor. Oysa bizim fındığımızı alıp markalaştıran Michele Ferrero, dünya genelinde piyasaya sürdüğü Nutella markası ile 11 milyar dolar kazanabiliyor.

Bu ülkede tam 20 milyon üretime katılabilecek, ekonomiye katma değer sağlayacak, yaratıcı fikirleriyle yeni bir gelecek inşa edecek gencimiz var. Avrupa’nın 15 ülkesindeki genç nüfusun toplamı bile bu kadar etmiyor.

Ziya SELÇUK hocamızın da dediği gibi “19.yy binalarında 20.yy programlarıyla21.yy çocuklarını eğitmeye çalışıyoruz. Teknolojik olmayan sorunlarımızı teknoloji ile çözmeye çalışıyoruz.”

Bir tekstilci, sanayici, marangoz yaptığı yanlış işi “pardon” diyerek telafi edebilir, ne yazık ki eğitimde pardon yoktur. Eğitim, uzun bir sürece yayılan ihtisas işidir. Günü birlik oluşturulan politikalar bu ülkeye her zaman zarar vermiş, bedel ödetmiştir. Artık eğitimi politik hegemonyadan, mevsimsel çıkar ve ideolojik saplantılardan kurtararak kendi iklimine çekmeliyiz.

Toplumda oluşturulan “bir baltaya sap olamama” deyimi ile sap yerine konulan gençlerimizi inovasyona yöneltmeli “icat çıkarma” dediğimiz girişimci kişilikleri de icat çıkarması için şevklendirmeliyiz.

Microsoft'u bırakıp ABD'den Türkiye'ye gelen ve dünyanın ilk sosyal medya platformu olan Ekşi Sözlük’ün kurucusu Sedat Kapanoğlu'na sitedeki paylaşımlar yüzünden 10 ay hapis cezası vererek yaratıcı becerisi tartışmasız bir girişimciyi cezalandırmak, ülkeyi terk etmesine zorlamak da “icat çıkarma!” ikazının bir sonucudur.

4 tane girişimci ruhlu Türk genci tarafından 2000 yılında 40 metrekarelik bir odada kurulan ve 589 milyon dolara satılan Yemek Sepeti ise gençlerimizin yapabileceklerinin takdire şayan bir başka ispatı olsa gerek.


İnovatif düşüncenin temeli özgür düşünce, yaratıcılık ve üst düzey problem çözme becerileridir. Güney Kore’de %28 olan bu beceri Türkiye’de 2.2’dir.

İngiltere, ABD ve bir çok Avrupa ülkesinde 5 yaşından itibaren çocuklara kodlama dersi veriliyor. Farklı disiplinlerin bir araya geldiği, yeni ve yaratıcı düşüncelerin projeye dönüştüğü maker stüdyolarda girişimcilik destekleniyor. AR-GE’ye ciddi bütçeler ayrılıyor. Çalışanların mesleki ve kişisel gelişimlerine destek veriliyor.

Mesela, ABD’de üniversiteler 7 yılda bir akademisyenlere 1 yıl izin verirler. Kendilerini yenilemeleri için.

Finlandiya, Japonya, Kanada, Güney Kore gibi PİSA sonuçlarına göre üst düzey problem çözme becerileri yüksek olan öğrencilerin olduğu ülkelerin inovasyona dayalı bilgi ekonomilerinin oluşturduğu evrensel markalar ortada.

Biz de Türkiye olarak bu süreçte yerimizi almalıyız. Siyasetin müdahil olmadığı, ortak bir ulusal eğitim programı hazırlayıp (TED’in hazırladığı UEP gibi) yeni nesil okullarla duvarları yıkıp “okul” kavramına işlerlik kazandırmalıyız.

Örgün eğitimde okuyan çocuklarımızın %65’inin henüz icat edilmemiş meslekleri icra edeceğini düşünürsek, mesleki teknik okullarımızı çeşitlendirerek, sadece bir meslek öğrenmeye yönelik okullar olmaktan çıkarıp, 21. Yüzyıl becerilerinin kazandırıldığı, üretime katılan, açık okullar haline getirmeliyiz.

Okul öncesinden başlayarak çocuklarımıza haftada en az 2 saat kodlama okuryazarlığı ve girişimcilik dersi konmalıdır.

Maker stüdyolarla yaratıcılık ve proje yapma arzusu desteklenmeli ve bu merkezlerin sayıları artırılmalıdır.

İnovasyona yönelik atılan bu adımların yanında AR-GE harcamaları da artırılarak (OECD ülkelerinde sondan 4’teyiz.) girişimci gençlere kendini ifade etme mecraları oluşturulmalıdır.

İbni Sina’nın da dediği gibi; Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder.

*Niyazi AKSOY "www.educaregitim.blogspot.com.tr"

15 Kasım 2015 Pazar

Geleceğin Mesleği Olarak "Danışmanlık"

Paris Üniversitesi Ekonomi Profesörü Pascal Salin'in "devletler kendi ideolojilerini devam ettirebilmek için milli eğitimin tüm olanaklarından faydalanmaktadır, fakat bu aynı zamanda öğrencilerin gelişmeleri önündeki en büyük engeldir." diye oldukça çarpıcı bir tespiti bulunmaktadır.
Milli eğitim öğrencilere gelecekte hiç bir işine yaramayacak bir takım bilgiler yığını yükledikten sonra onların yaratıcılıklarına ihtiyaç duymaktadır. Doğal olarak bu sistem içerisinden geçmiş bir bireyin de onca zamandan sonra ortaya bir ürün koyabilmesi sanıldığı kadar kolay olmamaktadır.
Milli eğitim ve onun ideolojisini öğrenciye aktarma aracı olarak öğretmen, kendisini geliştirmedikçe, kendi dünyasında bir farkındalık yaratmadıkça öğrenci üzerinde etkili bir tesiri olmayacaktır. İşte bu zamanda devreye eğitim danışmanları girmektedir.
Üniversitelerin formal eğitimi içerisinde "Danışmanlık" diye bir bölüm ya da genel manasıyla bir kavram bulunmamaktadır. Bu yine mesleği öğretmenlik olan bireylerin kendi istek ve arzularıyla kazanmaya çalıştıkları farkındalıktır. Onlar daha çok okur daha çok gezer ve daha çok izler. Ancak o zaman öğrencinin dünyasında bir farkındalık yaratabilecektir.
Türkiye'de dershanelerin kapatılması ve okulların bu görevi üstlenmesiyle birlikte eğitim geri plana atılmış ve sadece geçer akçe olarak elde öğretim kalmıştır. Adeta bizim yazıp bizim oynadığımız bu sistem içerisinde, nihai olarak ortaya bir ürün koymamız imkansız görünüyor. Böyle devam ederse de daha uzun bir süre ürün koyamayacağız.
Okullar öğrencilerin yaratıcılıklarını öldürür.
Etüt, ders, ödev vs. öğretimin aracı olan bu argümanlar temelde ezbere dayanan bir sistemin ürünüdür. Öğrenci sınav öncesinde ilgili bölümü ezberleyerek sınav kağıdına aktardığında başarılı sayılmaktadır. Fakat bu öğrencinin analiz ve sentez kabiliyetini -kaldıysa şayet- kaybetmesine neden olacaktır.
Hal böyleyken danışmanlığın ne kadar önemli bir meslek haline geleceğini görmek sanırım zor olmasa gerek. Türkiye'de artık dershanelere geri dönüş olacağını pek sanmıyorum. Bunun yerine birebir dersler, özel etütler, çalışmalar ve en nihayetinde danışmanlık çok önemli bir yer alacaktır.
Kendisine bir artı atmak isteyen öğretmenlerin, eğitmenlerin de bu krizi fırsata çevirmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Gelecekte belki de öğretmenlerin yerini danışmanlar alacaktır. 
Değişen ve gelişen dünya düzeni içerisinde hemen hiç bir şey aynı kalmıyor. Neden öğretmenlik de aynı kalsın. Bu sistem içerisinde kendisini yetiştirmeyen, geliştirmeyen, sadece olanı tekrar tekrar ısıtıp öğrencinin önüne koyan öğretmen de bu sistemin dışında kalmaya mahkum olacaktır.

Konu mu Çalışalım? Soru mu Çözelim?

Son günlerde öğrencilerin "Konu mu Soru mu" diye sormaları nedeniyle buradan bir açıklama yapma ihtiyacı hissettim. Sınav yaklaştıkça ortaya çıkan konu eksikliği haliyle öğrencileri endişeye sevk ediyor. Konu olmadan soru çözülemeyeceğini göz önünde bulundurursak elbette ki öncelik konu çalışmaktır. Ama çalıştığınız konuları soru çözümüyle takviye edemezseniz hem öğrendiğiniz konuyu çabuk unutur hem de pratik noktasında eksik kalmış olursunuz.
Konu eksiklerinizi bütün halinde görmeniz için bir deneme yapın!
Yaptığınız bir deneme sonucuna göre hangi konularda eksiğiniz var bunları alt alta sıralayın. Sonra geçmiş yıllarda bu konulardan kaç soru çıkıyor bir önem sıralaması yapın ve o konulara ağırlık verin. Eğer konuyu hiç bilmiyorsanız konuyu çalışın ama o konuya ait pratik eksiğiniz varsa bol soru çözün.
Hepsine birden saldırmayın!
Tüm konuları aynı anda ya da tüm soruları aynı zamanda çözmeye çalışmayın. Program yapın. Soru çözümü ve konu çalışmasını taksim edin. Programınızı 3\2 esasına uygun hazırlayın. 2 saat konu çalışın, 3 saat soru çözün!
Farklı kaynaklardan soru çözümü çok önemli!
Konu çalışırken farklı kaynaklara çok fazla yönelmeniz gerekmiyor ama soru çözümü için aynısını söyleyemeyeceğim. Ne kadar fazla kaynaktan soru çözerseniz o kadar faydanıza olacaktır.
Daha fazlası için
fsedatyilmaz@gmail.com

YGS Maratonunda Sıkılanlar Okusun!

12. sınıflar, tekrar sınava hazırlananlar biliyorum sıkıldınız. Haklısınız da! ama şu an emin olun ki sınava girecek yaklaşık 2 milyon adayın tamamına yakını sıkıldı. İçinde Türkiye derecesi yapacak olanlar da var, çok az çalışıp hiç iddiası olmayanlar da. Ve işte şimdi çok önemli bir dönemeçte bulunuyoruz. Bu virajdan sonra sizi bir düzlük bekliyor, yeter ki bu virajı sağlıklı bir şekilde geçin!
Havaların erken kararması, sonbaharın artık kışa doğru yavaş yavaş yol alması nihayetinde öğrencilerin de psikolojisini bozuyor. Yazdan beri ders çalışan öğrenciler artık sıkıldı, haliyle çalışmak istemiyor. Özellikle geçen 1-2 hafta içerisinde okullarda yapılan yazılı sınavlar da öğrencilerin iyice yorulmasına ve motivasyonunun bozulmasına neden oldu. Bu durum adeta bir sinir harbi. Ve bu harbi başarıyla atlatan her bir öğrenci sınavda başarılı olacak. Yeter ki düzenini, ritmini bozmadan devam edebilsin.
Yıllardır yaptığınız tüm çalışmalar, istediğiniz iyi bir üniversiteyi kazanabilmek içindi, biliyorum. Artık sizler de kendi hayatınızı yaşamak istiyorsunuz ve üniversite sınavı da bu yolda en önemli engellerden birisi. Bu engelin de hayatınızdan çıkmasına yaklaşık 4 ay kaldı. Gelecek 4 ayı en iyi şekilde programlayabilen öğrenci istediği başarıyı yakalayacağına hiç şüphem yok.
Haftalık ders programı hazırlayın!
Çok sıkıldığınız, bunaldığınız için programlarınızı da haftalık hatta 2-3 günlük bile yapabilirsiniz. Bu aralar sizlerin de gelgitleri olduğu için uzun süreli programların uygulanabilirliği bir hayli zor olacaktır.
Soru hedefleri koyun!
Kendinize günlük, haftalık soru hedefleri koyun. Her günün sonunda bu hedefinize ne kadar yaklaştığınızı ya da ne kadar aştığınızı hesaplayın ve bu bilgiler ışığında ertesi gün için tekrar bir hedefleme yapın.
Bu aralar sürekli konu çalışmak yerine, çalıştığınız konulardan bol sorular çözün!
Sürekli konu çalışmak zaten iyice bunaldığınız şu dönemde sizi daha fazla sıkacaktır. O nedenle, biraz daha soru çözüm ağırlıklı bir program hazırlayabilirsiniz.
Gelecek 4 haftayı eksiksiz atlatabilen başaracaktır!
Bu durum sürekli devam etmeyecektir. Mevsim dönmesi, saatlere biyolojik olarak alışma durumu vs üst üste gelince yaklaşık 4 hafta sonra öğrenciler de bu duruma tekrardan alışacak ve uyum gösterecektir. Bu nedenle, gelecek 4 haftayı ne kadar az zararla atlatırsanız o kadar başarılı olacaksınız.

2 Kasım 2015 Pazartesi

Ders Çalışma Programının Önemi Üzerine

YGS'ye 5 ay gibi bir süre kaldı. Kimi için bu 5 ay çok uzun bir zamanken kimi için de oldukça kısa bir zamandır. Ama işin aslına bakarsak 5 ay yeterince iyi değerlendirildiğinde tam anlamıyla yeterli bir süredir. Bunun için ders çalışma programı hazırlamak ve bu programa harfiyen uymak elbette çok büyük bir önem arz etmektedir.
Peki, bir program nasıl hazırlanır? 
Hele de şu ana kadar hiç program hazırlamamış bir öğrenci için?
En büyük hatalardan birisi işin kolayına kaçmak ve hemen rehber öğretmenden sizin adınıza bir program hazırlamasını istemek olacaktır. Bu bir nevi vicdan rahatlatmaktır aslında. Ben yapamıyorum sen yap, olmazsa senin suçun olsun. Olursa bak ne kadar da disiplinli çalışıyorum.
Kimseye bir şey ispat etmek zorunda değilsiniz, bunu sakın unutmayın. Bu hayat sizin ve sorumluluğunuzu elinize alın. Kendi programınızı kendiniz oluşturun.
Peki, nasıl?
Öncelikle size tavsiyem bugünden itibaren elinize bir kalem alın ve her anınızı not edin. Öncelik olarak kendi rutininizi öğrenmek işinizi çok kolaylaştıracaktır. Kendinizi uzaktan izlemenizi sağlayacaktır. Bakın bakalım siz bir hafta boyunca ne yapıyorsunuz? Sabah kaçta uyanıyor? Ne kadar süreyi kahvaltıya ayırıyorsunuz? Akşam kaçta evde oluyor, saat kaçta ders başına geçebiliyorsunuz? Bunlar çok önemli ayrıntılardır. Şayet bu ayrıntıları bilirseniz kendinize çok verimli bir program hazırlarsınız. Program hazırlarken dikkat etmeniz gereken bir kaç önemli hususu şöyle belirtmek isterim.
1. Kendinize kesinlikle boş zaman ayırın. Dinlenme olmadan yapılacak bir çalışma ASLA verimli olmaz. 50 dk ders 10 dk dinlenme mesela ilk iki ders için olabilir. Sonrasında arayı 20 dk yapabilirsiniz. Malum zaman geçtikçe yorgunluk artacaktır. Ama dinlenme aralarında TV, telefon vs hep bunlarla vakit geçirmeyin. Çünkü bunlar da sizi yoracaktır. Mümkünse karanlık bir odada 4-5 dk gözlerinizi dinlendirin.
2. Konu çalışacaksanız, erken saatlere konu koyun. Ama bir gün boyunca sadece konu çalışmayın. Kesinlikle her konunun ardından soru çözerek, çalıştığınız konuyu destekleyin.
3. Soru hedefiniz olsun. Günlük- haftalık- aylık soru hedefleriniz olsun. Bu hedefleri yakaladıkça kendinizi ödüllendirin.
4. Ders çalışırken ASLA müzik dinlemeyin. Evet şu an dikkatiniz dağılmıyor olabilir ama siz farkına varmadan kendinizi klasik olarak müzik sesine şartlıyorsunuz. Gerçek sınavda müzik dinleyemeyeceksiniz, asıl o zaman dikkatiniz dağılacaktır.
5. Hedefinize bağlı olarak size tavsiyem günde en az 4 saat en fazla da 8 saat ders çalışmanız. ( Hafta sonu ya da boş günlerinizde bu değişebilir ve biraz daha artabilir.)
6. Her gün ders çalışın. Az da olsa her gün çalışın. Bir günlük ara bile konsantrasyonunuza mal olabilir.
7.Hazırladığınız programı ailenize ve rehber öğretmeninize göstererek onların da fikirlerini kesinlikle alın. Son halini verdiğiniz programınızın bir örneği herkesin görebileceği bir yere asın. Mesela buzdolabı üzerine olabilir.
8. Sonuncusu ve belki de en önemlisi kendinize KESİNLİKLE kitap okumak için zaman ayırın. Günde yarım saat olabilir, 20 dk olabilir ama mutlaka okuyun! Bunun her branş adına faydasını göreceğinizi size garanti ederim. Yatmaya yakın ya da bir ders arasında değil. Gün içinde bir ders gibi kendinize kitap okumak için zaman ayırın!

NOT: "Ders çalıştığınız ortam" günde 4-5 saat harcadığınız bir yer olduğu için orayı kendi zevkinize göre tasarlayın. Çok renkli ya da renksiz yapmayın. Dikkat dağıtıcı unsurlar bulunmasın. Mümkün olduğunda derli toplu çalışın. Çünkü siz farkına varmasanız da beyin bir süre sonra o dağınıklık nedeniyle daha fazla yorulacaktır. En önemli tavsiyelerimden birisi de hedefinizi çalıştığınız yerin tam karşısına puanıyla birlikte asmanız. Bu puanı almak için de kaç net yapmanız gerekiyor altına yazın. Ara ara yapmanız gereken netlere bakın ve bu size çalışmanız için motivasyon olsun.


Sedat YILMAZ
Eğitim Danışmanı

Üniversite Kontenjanlarına "Başarı Sıralaması" Geliyor!

Üniversite kontenjanlarına başarı sıralaması geliyor. Peki, bu ne demek?
Geçen yıl  YÖK ilk defa yeni bir uygulamaya gitmiş ve TIP fakülteleri için 40 bin ve HUKUK fakülteleri için de 150 bin barajı getirmişti. Bu ilk başlarda öğrenciler için anlaşılması zor ve bir o kadar da korkutucu olmuştu. 2014-ÖSYS'de TIP fakültesine yerleşen son öğrencinin 101 bininci olduğunu 2015-ÖSYS'de ise TIP fakültesine yerleşen son öğrencinin 31 bin 670'inci aday olduğunu göz önünde bulundurursak bu sistem üniversiteye yerleşen öğrenci kalitesi bakımından bir hayli işe yaramışa benziyor.
Hemen her sene açılan yeni üniversitelere bir de okullara dönüşen dershaneler eklenince ortaya çıkan tablo maalesef çok da iç açıcı görünmüyor , nitelik olarak belki yüksek bir performans elde edilmiş gibi görünse de nicelik olarak içi boş bir nesil yetiştiriyoruz. Kitap okumayan, sinemaya-tiyatroya gitmeyen, düşünmeyen- tartışmayan bir nesil doğal olarak üniversiteye gittiğinde de yeterlik gösteremiyor.
YÖK ise bu duruma kendince bir önlem almışa benziyor, bu sene uygulamayı biraz daha genişleterek MÜHENDİSLİK ve MİMARLIK fakültelerine de uygulayacak. Henüz bir yasa tasarısı olan bu uygulama 240 bin barajını öngörüyor. 180 puan barajını geçen her öğrenci mühendislik tercih edebiliyordu. Bu da gelecek senelerde kalitenin gerçekten de çok düşeceğinin işaretiydi. Ama YÖK bu duruma el attı ve belli bir puan barajının altında kalan öğrencinin mühendislik-mimarlık tercih etmesini engelledi.
Üniversite hocaları yetişen öğrenci kalitesinden çok şikayetçi!
Eğitim sisteminin iyice sarmala dönen yapısı nihayetinde bir çıkmaza girdi. Başarının  tek kriteri artık YGS-LYS netleri, bu durumda okulların eğitimi geri plana atılarak sadece öğretime odaklanmasına neden oldu. Artık kitap oku bile demek bir öğretmen için suç unsuru neredeyse, velinin hemen bir şikayetini işitebiliyorsunuz -" Hocam, ne kitabı ! Bırak çocuk soru çözsün!"
Tabletler, akıllı telefonlar, bilgisayarlar artık çocukların bilgiyi istediği an elde edebileceği bir ortam yarattı. Bu durumun sonucu olarak da düşünmeyen, hazırcılığa alışan bir nesille karşı karşıyayız. Özellikle HUKUK gibi, MÜHENDİSLİK gibi üst düzey düşünme yeteneği istenen bölümlerde öğrencilerin bocalamalarının asıl sebebi budur.
YÖK'ün aldığı önlem geçici bir önlem. Bu sadece sorunu bir süre daha görmezden gelmemizi sağlar. Gelecekte bizi bekleyen soruna her ne kadar gözlerimizi şimdi yumsak da bunu değiştiremeyeceğiz.


31 Ekim 2015 Cumartesi

Deneme Sonuçlarını Nasıl Değerlendirelim?

Sınav yaklaştıkça öğrencilerin her deneme sonrasında yaşadığı genel sorunun adıdır :" Bu deneme ne anlama geliyor?"
Deneme sonuçlarını  bir öğrenci iyi okuyamazsa, istediği amaca ulaşamayacak, sadece çözdüğü soru adedine bir kaç on soru daha ekleyecektir. Ama unutmamak gerekir ki, denemeler hayati önem taşımaktadır. Onlar adeta bir sınav provası, gerçek manada elde edeceğiniz puanların bir ön-birikmesidir.
Peki, deneme sonuçlarını nasıl değerlendirelim?
Size, kısaca bir kaç tüyo vermek istiyorum.
1. Öncelikle yapılan sınavların zorluk derecelerini göz önünde bulundurmak gerekli. Kimi zaman girdiği bir YGS denemesinde toplamda 110-115 net yapan bir öğrenci, bir sonraki denemesinde 70-75 yapıyorsa bu iki deneme arasında geçerlik bakımından bir sorun var demektir. Bu kadar büyük bir uçurumun olmaması gerekmektedir. Bizler, ortalama deneme sonuçlarına göre bir değerlendirme yapacağız.
2. Denemeden çıktınız, öncelikli olarak yapmanız gereken doğru-yanlış soruları tespit etmektir. Doğrular zaten sizin, biz yapamadığınız ya da yanlış yaptığınız sorulara bakacağız. Yanlış grafiği oluşturmak çok önemlidir. Her bir derse ait yanlış grafiğini oluşturup, yanlarına neden yanlış yaptığınıza dair kısa bir izahat yazmanız gerekli. (Bunları yapmak için size tavsiyem kendinize bilgisayarınızda bir dosya açın ve her bir deneme sonrası bir excell tablo oluşturun.- Sonrasında genel değerlendirme için oldukça faydalı olacaktır.)
Örnek olarak bir yanlış grafiği göstermek gerekirse, 
Türkçe 14. soru: Sözcük Türleri, Yanlış Sebebi: DİKKATSİZLİK
Türkçe 22. soru: Anlatım Bozukluğu, Yanlış Sebebi, KONU YETERSİZ ÖĞRENİLMİŞ
Türkçe 26. soru: Paragrafta Yapı, Yanlış Sebebi: BİLİNMİYOR
Türkçe 32. soru: Cümlede Anlam, Yanlış Sebebi: SORU KÖKÜ YANLIŞ OKUNMUŞ
( Bunu her ders için yapmalısınız.)
3. Yukarıda size, örnek bir tablo oluşturmak istedim. Siz, yanlış sebeplerini kendinize göre sıralayabilir, en doğru biçimde oluşturabilirsiniz. Ama önemli olan bu tabloyu değerlendirebilmektir. Mesela Türkçe 14. soruda, DİKKATSİZLİK yapılmışsa, bu önemli bir yanlış grubuna girmemektedir. Eğer bu hata tekrarlamıyorsa, sorun yoktur. Ama Türkçe 22. sorunun yanlış sebebi, KONUNUN YETERSİZ ÖĞRENİLMESİ'dir. Bunun çaresi, tekrardan bu konuyu çalışmaktan geçer. Türkçe 32. soruda da SORU KÖKÜ YANLIŞ OKUNDU'ğu için öğrenci kendi kendine bu derdine çare bulabilecektir. Ama 26. soruda olduğu gibi yanlış sebebi BİLİNMİYOR' sa o zaman acil olarak dersin öğretmeniyle görüşülmeli ve bu soru ona çözdürülmelidir.
Öğrencilerin yaptığı en büyük hatalardan bir kaçı şudur:
1. Deneme sonrasında sadece yaptıkları doğrulara bakıp, aldığı puanı ya da sınavdaki sıralamasını değerlendirmek. Bunu ancak gerçek sınav sonrasında yapmanız gerekir. Deneme sonrasında DEĞİL!
2. Yapamadığı ya da yanlış yaptığı her soruyu hemen dersin öğretmenine çözdürür. Ama öncelikle bir yanlış grafiği çıkarmak gereklidir. Böylece öğrenci nerede hata yaptığını bilebileceği için, daha lokal bir yardım alabilecektir.


Denemelerden SONRA denemelerinizi değerlendirmiyorsanız, o zaman bu deneme amacına ULAŞMAMIŞ demektir.

24 Ekim 2015 Cumartesi

Edebiyat Dersi Nasıl Çalışmalıyım?



*Yukarıda örnek bir "Türk Edebiyatı Tarihi" tablosu bulunmaktadır. Siz de kendi tablonuzu oluşturabilirsiniz. Ya da bu tabloyu şablon olarak kabul eder ve onu geliştirebilirsiniz.

Türk edebiyatı dersi çalışmadan önce dikkat edilmesi gereken bir kaç tüyodan sizlere bahsetmek istiyorum:
1. Öncelikle dersi çalışmadan evvel, dersin ana hatlarını tüm detaylarıyla görebilmelisiniz.  Türk edebiyatı tarihi bir bütündür ve birbirinden bağımsız değerlendirilemez. Bu sebeple, bir dönemi incelerken o dönemin öncesini de bilmelisiniz. 
2. Dönemin tarihi özelliklerini bilmek işinizi çok kolaylaştıracaktır. Çünkü metin ve zihniyet birbirinden bağımsız değildir. Mesela İstibdat Dönemi,Servet-i Fünun Edebiyatını şekillendirmiştir. Bu sebeple, İstibdat Dönemi bilinmeden çalışılan bir Servet-i Fünun dönemi tam manasıyla anlaşılamayacaktır.

Sizlere Kısaca bir ders çalışma şablonu vereyim:

1. Dersimizin konusu Servet- i Fünun Dönemi Türk Şiiri olsun,

a. Öncelikle Servet-i Fünun dönemini oluşturan şartları anlamak için, 1895- 1901 yılları arasına ait bilgileri öğrenebileceğimiz bir tarih kitabından faydalanmamız gereklidir.
b. Sonrasında Tanzimat dönemi Türk şiirini kısaca çalıştıktan sonra, Servet-i Fünun dönemini oluşturan şartları çalışırız.
c. Servet-i Fünun dönemi Türk şiirini çalışmak için şairlere yakından göz atarız.
ç. Şairlerin hayatlarını, özelliklerini ve son olarak en önemlisi şiirlerini inceleriz.
d. Son olarak dönemin şiir özelliklerini çalıştıktan sonra konu ile ilgili çalışma kağıtları doldurur varsa test sorusu çözeriz.

Tanzimat Edebiyatı Dersine Ait Püf Noktalar

1. Tanzimat edebiyatına çalışmadan önce genel hatlarıyla dönemin özelliklerini bilmek hem sanatçıları hem de eserlerini anlamayı kolaylaştıracaktır. Tanzimat edebiyatını oluşturan şartlar ve devamında nasıl geliştiğini iyi değerlendirmek gereklidir. Bunun için de bir edebiyat tarihi kitaplarını karıştırmak bu döneme ait ders notlarını okumak gereklidir.
2. Bu döneme adını veren "Tanzimat Fermanı" hakkında kısaca da olsa bilgi sahibi olmak gereklidir. Bir kaç maddesini okuyarak fikir sahibi olmaya çalışın.
3. 1. dönem ve 2. dönem olarak ayırdığımız sanatçıları ayıran özellikleri iyi bilmek gereklidir. Bu aynı zamanda tüm Tanzimat edebiyatını anlamayı kolaylaştıracaktır. Karşılaştırma yapmak en iyi öğrenme metotlarından birisidir. Siz de öyle yapın. İki dönemin sanatçılarını karşılaştırın.
4. Hemen her sanatçıya ait bir eserden kısa da olsa bir parça okumak ve o sanatçıya ait özellikleri o parçada bulmak işinizi çok kolaylaştıracak ve devamında unutmamanızı sağlayacaktır.
5. Bu dönem edebiyatımıza ait bir çok ilkin olduğu dönemdir. O nedenle ezberlerinizi unutmamak adına sık sık bu ilkleri hatırlamakta fayda var.

Kolay Gelsin...

22 Ekim 2015 Perşembe

Neden Çok Fazla "Türkçe" Yanlışı Yapıyoruz?

Öğrencilerin son yıllarda yapılan üniversite sınavlarında Türkçe netleri  düşmeye başladı. Geçen sene Türkiye birincisi olan bir öğrencinin 3 Türkçe yanlışı olduğu gerçeğinden hareket edersek, sınav içerisindeki en belirleyici dersin Türkçe olduğunu söylemek sanırım zor olmayacaktır.
Bunun tabi ki tek bir nedeni yok. Müfredatın gereğinden fazla bilgi dolu olması, öğrencilerin kitap okumaması ve soruların da çok daha soyut ve subjektif olması elbette bunun bir kaç sebebi ;ama bunlar sadece görünen sebepler, asıl olarak neden 'Türkçe' yapamadığımızın sebebi bu değil.
Daha önceki bir yazımda, bu sene çalıştığım okulda Münazara Kulübü çalıştırdığımı paylaşmıştım. Geçen haftalarda öğrencilerle yaptığımız çalışmalarda gördüm ki kendilerini ifade edecekleri kelimeler bulmakta çok zorlanıyorlar. Unutmayalım ki, insanlar kelimelerle düşünürler. Ne kadar çok kelime bilirsek o kadar çok düşünür ve ortaya bir ürün ancak böylece koyabiliriz. Bilimsel manada gelişmiş ülkelerin aynı zamanda edebiyatlarının da gelişmiş olması bu nedenle bir tesadüf değil.
Tabletler, bilgisayarlar, akıllı telefonlar bizi hazırcılığa, kolaycılığa alıştırıyor. Bilgi artık bir tık ötemizde evet, bu yüzden de düşünmüyor aklımıza takılan bir şeyi, sadece bir kaç saniye harcayarak öğreniyoruz ki bu da bilgiyi yine bir kaç saniye içerisinde unutmayı kolaylaştırıyor elbette.
Yazdığım bu yazıyı bile okumakta zorlanan, hatta sıkılıp sonuna kadar okumayacak olan bir sürü öğrenci olacaktır.  Ama ne kadar da güneşi balçıkla sıvasak netice değişmeyecektir.
Düşün(e)meyen bir nesille karşı karşıyayız. Ödevlerini onların yerine aileleri yapıyor, dersleri okulda öğretmenleri anlatıyor. Pasif öğrenci, aktif öğretmen\aile gerçeğiyle karşı karşıyayız. Denemekten korkan belki de denemeye üşenen öğrenciler, zamanla tembelliğe alışarak tamamen kolaycılığa kaçıyorlar. Kalite günden güne azalıyor. Aynı zamanda üniversitede 2.sınıf öğrencisi olan ben, size işin mutfağından birisi olarak söylüyorum ki üniversiteye gelen öğrenciler de maalesef içi boş, hemen kolayına kaçan bir öğrenci grubu. Ders notlarını alıp ezberleyerek geçtikleri derslerden kendilerini başarılı sanıyorlar. Ama gerçek dünya görünenin aksine çok daha karışık ve zor.
Bütün başarısını yaptığı test sonuçlarıyla eşdeğer gören bir öğrenci, bir konu hakkında 5 dk. konuşmasını istediğimde 'apışıp' kalıyor. Gözleri direkt olarak şıkları arıyor. "- Hocam, beş şık içerisinden istediğiniz cevabı seçebilirim; ama sıfırdan cevap üretmek mi? (!)" Ne kadar trajikomik de olsa gerçek bu. İleri değil maalesef topyekun geriye gidiyoruz. "- Hocam, sürekli oku diyorsunuz; ama piyasada hep okumayan insanlar para kazanıyor, buna ne diyeceksiniz?" sorusuna o kadar fazla muhatap kalıyorum ki, maalesef bir öğretmen olarak, buna verecek cevap bulmakta kimi zaman zorlanıyorum.
Biliyorum, başlığın anlattığı konudan uzaklaştım. Türkçe yanlışı fazla olan öğrenciler belki bir çare bulurum ümidiyle yazıyı okudular. Ama size söyleyebileceğim 'yeni bir yol' yok. Okumadığınız, okuduklarınızı düşünmediğiniz sürece başaramayacaksınız. Hala sınav için önünüzde uzun bir zaman var. Her gün yarım saatinizi okumaya ayırsanız, bu sizden bir zaman çalmayacak aksine size çok şey kazandıracaktır. Hemen her sene tecrübe ediyoruz. Sadece paragraf sorusu çözdüğü halde bir dünya hata yapan öğrenciler, en sonunda hatayı başka yerde aramaya başlıyor. Bence, hatanın size ait olduğu gerçeğini kabul ederek bir yerlerden başlayabilirsiniz.
Gerçekten de bu konuda yolunu kaybetmiş öğrenciler, benimle irtibata geçebilirsiniz. Size seve seve doğru yolun tarifini verebilirim.
fsedatyilmaz@gmail.com

18 Ekim 2015 Pazar

Lise Bitmeden Okunması Gereken '47' Kitap

YAZAR
ESER


CEMİL MERİÇ
Bu Ülke
STEPHAN HAWKING
Zamanın Kısa Tarihi
SALINGER
Çavdar Tarlasında Çocuklar
AMIN MALOUF
Doğunun Limanları
AMIN MALOUF
Çivisi Çıkmış Dünya
HANNAH ARENDT
Kötülüğün Sıradanlığı
ENGİN GEÇTAN
İnsan Olmak
JARED DIAMOND
Tüfek, Mikrop Ve Çelik
WILLIAM GOLDING
Sineklerin Tanrısı
MONTAIGNE
Denemeler
NİZAM-ÜL MÜLK
Siyasetname
NİLGÜN UYSAL
İlber Ortaylı Kitabı\Zaman Kaybolmaz
İ. HAKKI SUNATA
İstanbul'da İşgal Yılları
NİHAN KAYA
Gizli Özne
ŞERİF MARDİN
Türk Moderleşmesi
FEYZA HEPÇİLİNGİRLER
Dilin Zaman Dokunuğu Türkçe Günlükleri
ANONİM
Tutiname
BUKET UZUNER
Gelibolu
HİLMİ YAVUZ
Aynalar Ve Zaman
HİLMİ YAVUZ
Budalalığın Keşfi
İSMET ÖZEL
Şiir Okuma Kılavuzu
İSMET ÖZEL
Taşları Yemek Yasak
SELİM İLERİ
İstanbul Hatıraları Kolonyası
SELİM İLERİ
Yıldızlar Altında İstanbul
AZİZ NESİN
Sizin Memlekette Eşek Yok Mu?
BEYDABA
Kelile Ve Dimne
İSMAİL CEM
Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi
İSMAİL CEM
Avrupanın Birliği Ve Türkiye
HERMAN HESSE
Bozkır Kurdu
HERMAN HESSE
Çarklar Arasında
FRANZ KAFKA
Dava
JOSE SARAMAGO
Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş
SAM SAVAGE
Firmin
STEFAN ZWEIG
Amok Koşucusu
MARCEL PROUST
Kayıp Zamanın İzinde (7 Kitap)
DOSTOYEVSKI
Suç Ve Ceza
DURSUN GÜRLEK
Ayaklı Kütüphaneler
BEŞİR AYVAZOĞLU
Yahya Kemal: Eve Dönen Adam
BEŞİR AYVAZOĞLU
Kahveniz Nasıl Olsun?
MURAT BELGE
Türkiye Dünyanın Neresinde?
PEYAMİ SAFA
Doğu- Batı Sentezi
ERIC HOBSWAM
Kısa 20. Yy Tarihi
EDWARD SAİD
Şarkiyatçılık
YUSUF AKÇURA
Üç Tarz-I Siyaset
İLBER ORTAYLI
İmparatorluğun En Uzun Yüz Yılı
NURETTİN TOPÇU
Bugünkü Türkiye
BERNARD LEWIS
Modern Türkiye'nin Doğuşu

17 Ekim 2015 Cumartesi

Münazara Günlüğüm

Çalıştığım okulda bu sene münazara kulübünü çalıştırıyorum. Geçenlerde okulda, öğrencilerime kulübü tanıtan bir sunum yapmak için, araştırma yaparken aklıma şöyle bir soru takıldı : " Acaba, Türkiye münazara şampiyonları şimdilerde ne yapıyorlar?"
İnternette kısa bir araştırma sonrasında son beş yılın şampiyonlarına, Türkiye'nin en iyi münazaracılarına ulaştım. Onlarla sohbet ettim ve şimdilerde neler yaptıklarını bizzat kendilerine sordum.
Son 5 şampiyonun 4'ü Amerika'da 1'i İngiltere'de!
Son 5 şampiyonun şimdilerde dünyanın en iyi üniversitelerinde okuyor olması sanırım tesadüften uzak bir başarı olsa gerek. Bu okullara kabul almalarında ne gibi aşamalardan geçtiklerini sorduğumda hemen hepsi ortak cevaplar verdi: " SAT puanımız yüksekti, dil sınavında da başarılı olmuştuk; ama buraya başvuran her adayın aşağı-yukarı seviyesi aynı olduğu için, münazara önemli bir ayırt edici faktör oldu."
İngiltere'de Hukuk fakültesi son sınıf öğrencisi olan Ekin, diğer adıyla 'İngiliz Parlementerler Sistemi' de olan münazaranın, üniversiteye kabul almasında çok önemli bir rol oynadığını ısrarla vurguladı.
Münazara yarışmalarında tanıştıkları arkadaşlarıyla yaptıkları konuşmaların onları yurtdışı eğitimi konusunda yüreklendirdiğini de söyleyen Ekin, hala o insanlarla arkadaşlık yaptığını, onlarında başta Türkiye olmak üzere dünyanın en başarılı üniversitelerinde okuduğunu belirtti.
Hangi üniversiteler yok ki arkadaş listesinde, Chicago University, Yale University, Harvard University vd.
Münazara eğitimi, zor ve yorucu bir süreç, evet. Ama karşılığında alacağınız başarının da o denli büyük olduğunu söylememe gerek yok, sanırım . Henüz lise çağında, yazılıdan yazılıya ders çalışarak başarılı olduğunu sanan bir grup öğrencinin ya da sadece YGS-LYS netleriyle kendisine hedef çizen öğrencilerin olduğu bir yerde, siz günlük olarak gazete takip edecek, demokrasi gibi, hukuk gibi, feminizm gibi kavramları öğrenmeye çalışacaksınız. Kulağa biraz delice (!) geliyor sanki.
Öğrencilerime sık sık şu soruyu sorarım. "Neden, İngiltere  büyük elçisi gelecekte sen olmayasın? ya da Turkcell'in 15 yıl sonraki CEO'su? Hemen heyecanlanırlar ve evet derler, olmak istiyorum!
Peki, derim o halde, seni diğerlerinden farklı kılan nedir? Neden 'sen' olmalısın? Onca insan varken? Seni diğerlerinden ayıran nedir?
Münazara öğrenciye düşünmeyi, tartışmayı her şeyden öncede dinlemesini öğretir. İyi bir araştırmacıdır münazara öğrencisi, duyduğu hiç bir şeyin doğruluğunu araştırmadan kabul etmez. Soru sorar. Özgüveni yüksektir. Hakkını yedirmez. Hak da yemez. Henüz lise çağında çevresine karşı bir hassasiyet edinir, Sorunları görmezden gelmez, çözümün bir parçası olmak adına çaba sarf eder.
Neden gelecekte BM'de Türkiye'yi temsil eden sen olmayasın?
Kendine bu soruyu sor, devamında da beni diğerlerinden farklı kılacak olan ne diye sor?
Münazara dipsiz bir kuyudur. Birisine entellüktüel derinlik kazandırmak zaman ister. Asla da bitmeyecek bir serüvendir bu. Bir yerlerinden başlamak isteyen olursa, kapım sonuna kadar açıktır. Her türlü sorunuza, elimden gelen bir şey varsa yapmaya hazırım.

16 Ekim 2015 Cuma

Psikoloji Okumak İsteyenler için Güncel Netler

Sizlere 2015 yılında sınava giren bir öğrencimin netlerini paylaşmak istedim. Kendisi şimdilerde Bahçeşehir Üniversitesi'nde %50 burslu olarak Psikoloji okuyor.

YGS NETLERİ:

Türkçe: 30
Sosyal:26
Matematik: 12
Fen: 0

YGS-5: 102,505
YGS-6: 182,853

LYS NETLERİ:

Matematik: 19
Geometri: 7,50
Edebiyat: 48,75
Coğrafya: 17
Tarih: 25
Felsefe: 19,25

TM-3: 15,750
TM-2: 27,291

Unutmayın ki bunlar 2015 senesi netleri. Yani bu, şu anlama gelmiyor: "Bu sene de böyle netler yapan birisi, burayı kazanacak." Size bir hedef olsun istedim. 
Özellikle dikkat etmenizi istediğim şey burada, 100 küsur binlerden 15 küsur binlere inip istediği, hedeflediği yeri kazanması.
Umarım, sizler de kendi başarı hikayelerinizi yazarsınız.
Şimdiden hepinize başarılar diliyorum.

11 Ekim 2015 Pazar

Bir Lise Öğrencisiyim, Ne Yapabilirim?



Küreselleşen dünyada rekabet her geçen gün biraz daha zorlaşsa da, doğru yönlendirme ve motivasyon işleri olabildiğince kolaylaştırıyor. Fakat maalesef yönlendirme yapacak kişilerin de mevcut bilgi eksikliği, öğrencilerin kafa karışıklığına neden oluyor. Ülkemizde başarının tek ölçeği olarak da bize YGS\LYS başarısı kalıyor. Her yıl 2 milyonu aşkın öğrencinin girdiği bu sınavdan sonra bölümlerine yerleşen öğrenciler, üniversitede de aradığını bulamayarak ya da kendilerini yeterince donatamadan iş hayatına atılmak durumunda kalıyorlar. Akabinde bir dizi zorluklar hayatlarını çekilmez hale getiriyor. Temelde alınacak bir takım önlemler gelecekte sizlere önemli bir avantaj sağlayacaktır.
Peki, bizler lise öğrencileri olarak neler yapabiliriz?
Öncelikle bu yaşların getirdiği zorlukları kabul ederek yazıma başlamak istiyorum. Kafa karışıklığı, gelecek kaygısı ve doğru yönlendirme yapacak rehberlerin olmayışı sizleri, karanlık yollarda el yordamıyla yürümeye zorluyor. Bu yazımla birlikte dünyanıza, küçük de olsa bir ışık yakabilirsem ne mutlu bana.
Küreselleşen dünya artık hepimizin malumu, bugün en uzak ülke bir uçak yolcuğu uzaklığında. Rakiplerimiz sınıflarımızda okuyan ya da şehrimizdeki, ülkemizdeki diğer öğrenciler değil. Bugün artık rakiplerimiz; Çin’de, Tayvan’da, Rusya’da, G. Kore’de ya da Amerika’da ya da herhangi bir ülkede okuyan bir öğrenci. O nedenle, bizler de oyunu kurallarına göre oynamak zorundayız. Küresel çapta iş yapabilmek için en az onlar kadar donanımlı olmak zorundalıktan da öte ihtiyaç haline geldi aslında. PISA sınavlarının sonuçları ilgilenenlerin malumudur. 44 ülke içerisinde 43. veya 42. sıradayız. Bu da bize gösteriyor ki acilen önlem almazsak neticesinde, 3.dünya ülkesi olarak bu oyundaki yerimizi alacağız.
Birkaç öncelik belirledim, şimdi sizlerle bunu paylaşmak istiyorum.
1.       Okumak zorundayız, çünkü okumuyoruz. Roman, hikâye, tiyatro, siyasi- politik eserler veya gazete- dergi. Ne bulursak okumak zorundayız. Dünyada ortaöğretim öğrencilerinin yıllık kitap okuma oranları ortalama 15-16 kitap arasındayken bizde maalesef 0,2 gibi korkunç bir oran bulunmakta.
2.       Ulusal- Uluslararası yarışmalar, sınavlara daha fazla katılım göstermeliyiz. Kısaca size bu yarışmalardan bahsedeyim.
2.1. ULUSAL YARIŞMALAR:
A.      TÜBİTAK ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ PROJE YARIŞMASI: Her yıl düzenlenen bu yarışmaya öğrenciler, Matematik, Fizik, Uygulamalı Fizik, Bilgisayar, Kimya, Biyoloji, Sosyoloji, Tarih, Psikoloji ve Türk Dili Edebiyatı alanlarından istediği birisinde bir proje hazırlayarak katılabilir. Türkiye’de liseler arası düzenlenen en prestijli yarışmaların başında geliyor. Okulunuzdaki öğretmenlerle veya benimle irtibata geçerek nasıl proje hazırlayacağınızı öğrenebilirsiniz. Size bu konuda her türlü desteği vermeye hazırım.
B.      LİSELER ARASI MÜNAZARA YARIŞMASI: Her yıl çeşitli kategorilerde ve sponsorluk altında yapılan bu yarışmalarda öğrenciler bir fikir etrafında görüşlerini belirterek, onu ya çürütmeye ya da savunmaya çalışırlar. Okulunuzda bir münazara takımı kurarak siz de bu yarışmalara katılır ve kendinizi- okulunuzu temsil edebilirsiniz.
C.      BAYER LİSELER ARASI BİLİM YARIŞMASI: Bayer malum büyük bir Alman ilaç markası. Her yıl düzenlediği yarışmalarda aslında geleceğin bilim adamlarını arıyor. Daha detaylı bilgi için: “www.bayer.com.tr/ebbsc/cms/tr/Liselerarasibilimyarismasi.html”
D.      LİSELER ARASI KISA FİLM YARIŞMASI: Merakı olanlar için büyük bir fırsat. Bir tema- konu etrafında çekeceğiniz kısa filmler sizi geleceğin büyük yönetmenleri arasına sokabilir. Her yıl farklı birçok kurum bu yarışmayı düzenliyor. Kısa bir araştırma yaparsanız eminim hepsini bulabilirsiniz.
E.       FOTOĞRAF YARIŞMALARI: Yine kısa film gibi merakı olanlar için bu alanda değerlendirilebilir. Artık herkesin elinde malum akıllı telefon her gün onlarca fotoğraf çekiyorsunuz, belki de sizin de bilmediğiniz büyük bir yeteneğiniz var bence denemeye değer.
F.       LİSELER ARASI FELSEFE OLİMPİYATI: 1996 dan beri her yıl düzenlenen bu yarışma Türkiye’nin en prestijli yarışmaları arasında.
G.     ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ ENERJİ VERİMLİLİĞİ YARIŞMASI: TUBİTAK tarafından düzenlenen bu yarışma son yıllarda oldukça önem kazanan bir yarışma. Fikrini geliştir ve katıl.
H.      KABATAŞ LİSESİ ÖMER SEYFETTİN ÖYKÜ YARIŞMASI: İstanbul’da okuyan öğrenciler için yapılan bu yarışmada geleceğin yazarları aranıyor.
İ.        SAİT FAİK ÖYKÜ YARIŞMASI: Darüşşafaka Lisesi’nin düzenlemiş olduğu bu yarışma ile geleceğin yazarları aranıyor.

2.2. ULUSLARARASI YARIŞMALAR:
A.       DESTINATION IMANIGATION: Amerika merkezli düzenlenen bu yarışmada 8 farklı challenge ( meydan okuma ) var:  Techinal, Scientific, Structural, Fine Arts, Improvisational, Service Learning, Early Learning, Instant Challenge. Detaylı bilgi için: “www.destinationimagination.org”
B.      MOSTRATEC: Brezilya’da düzenlenen dünya bilim şenliği. Ülkemizde de her yıl katılımın yoğun olduğu bu yarışmada, ülkemizin dereceleri de bulunmaktadır. Özellikle yurtdışında üniversite okumak isteyenlerin yakından takip etmesini tavsiye ederim. Detaylı bilgi için: “www.mostratec.com.br”
C.      DÜŞ ÇİZGİSİ: Düş  Çizgisi sekiz yıl önce uluslararası bir olimpiyat olma heyecanı ve azmiyle Türkiye'de düzenlenmeye başlandı. Çizgisinden sapmadan, ölçüsünden taviz vermeden katılımcılarına daha faydalı olabilme düşüncesiyle çabalamaya devam edildi. Her yıl tasarım alanında ilgililere en doğru, en faydalı bilgileri aktarma, onları dünyanın önde gelen akademisyen ve tasarımcıları ile bir araya getirme düşüncesiyle ileriye dönük çalışmalar yapıldı. Detaylı bilgi için: “www.duscizgisi.com
D.      GOOGLE SCIENCE FAIR: Geçen sene bir Türk öğretmen bu yarışmada Dünyanın En İyi öğretmeni unvanını kazandı. Oldukça prestijli ve Google destekli bir yarışma.
E.       INSPO ( International Science Project): Okyanus kolejinin düzenlemiş olduğu Uluslarası Bilim yarışması. 

Arada unuttuklarım olabilir. Ara ara yine eklemeler yapabilirim. İşte size fırsat kendinize bir ajanda oluşturun katılmak istediğiniz yarışmaları belirleyin ve ne yapmanız gerektiğini araştırın. Merak ettiğiniz ne varsa sormakta çekinmeyin. fsedatyilmaz@gmail.com

3.       Sosyal Sorumluluk Projelerinde yer alın. Çağımızda aranan insanların başında yaşadığı çevreye duyarlı insanlar gelmektedir. Bunun için siz de elinizi taşın altına koyun ve sosyal sorumluluk projelerinde yer alın. Okulunuzda düzenleyeceğiniz bir kermesten tutun da katılacağınız bir derneğe kadar hemen hepsi size büyük kazanımlar sağlayacaktır.


Sabancı vakfının hazırlamış olduğu, farkyaratanlar.org adresini incelemenizi tavsiye ederim. Size ilham verecektir. Her sene bu konuda çalışan ve fark yaratmaya çalışan onlarca insanın hikâyesi. Siz de kendi farkınızı yaratın!

Bir Eşit Ağırlık Öğrencisi Olarak Matematik Dersiyle Olan Sınavım :)

Bu başlığı açmamın temel sebebi, yıllardır gerek derslerine girdiğim öğrencilerim olsun gerek özelden bana mail, whatsapp mesajı vs. ile mes...