29 Nisan 2015 Çarşamba

Hangi alanı tercih etmeli? Hangi işi yapmalıyım?

Üniversite sınavına sayılı günler kala öğrencilerin aklında olan hep aynı soru ”Hangi bölümü tercih etmeliyim?” En kararlısından en kararsızına kadar hemen herkesin içini kemiren derin şüphe: “ Ne iş yapmak istiyorum?” Bu soruların cevaplarını bulmak sanıldığı kadar da kolay olamıyor maalesef. Uzun seneler sonrasında, hala ne iş yapmak istediğine karar veremeyen yüz binlerce insan bulunuyor. Hele de bu soruya daha yolun başında cevap vermek hayli güç. Peki, ne yapmalıyız? Bizlerde mi deneme-yanılma yoluyla kendimize bir yol haritası çizmeliyiz? Elbette bu da bir yöntem ama ben size bugün daha farklı bir metottan bahsetmek istiyorum.
Geçenlerde tanıştığım birisinden bahsetmek istiyorum size: Kosmos, Recep İvedik-3, Çılgın Dershane gibi filmlerin saha şefliğini yapmış birisi:  “Kaan” kendisi üniversite sınavına girdikten sonra ne tercih edeceğini düşünürken, gözüne tercih rehberinde bir bölüm ilişmiş: “Sinema ve Televizyon” –hah demiş, işte benim bölümüm. Bölümü bitirdikten sonra da çeşitli filmlerde görev almış, ta ki bir gece sabaha karşı eksi 30’larda, Kars’ta çekim yaparken bir aniden aydınlanma yaşamış ve – bu iş bana göre değil demiş. Yaşı 24. Tekrardan üniversite sınavına girse çok zaman kaybedecek, ama yaptığı işten de memnun değil. Bir ikilem içerisine düşmüş tabii kendisi. Ne yapacağım diye düşünürken? Üniversitede yandal olarak aldığı Halkla İlişkiler bölümü dersleri aklına gelmiş. O işi denemeliyim demiş ve yüksek lisansını işletme bölümünden yaparak, bir şirketin personel alım dairesinde işe başlamış. Ama yoğun ve aktif bir hayatın ardından da ofis hayatı ona yeterince sıkıcı gelmiş. Her gün aynı saatte kalkıp, traş olduktan sonra aynı sıkıcı hayatı yaşamak istemediğini fark etmiş bu defa da. Yaşı 27. Şimdilerde Bilgi Üniversitesinde Pazarlama alanında doktoraya başlayan Kaan, aynı zamanda üniversitenin halkla ilişkiler departmanında çalışıyor ve ayağında yırtık bluejean’i kulağında küpesi esnek çalışma saatleriyle hem yaptığı işten memnun hem de yeterince dolgun bir ücret alıyor. Bakalım yine sıkılırsa yaptığı işten, ileride neler yapacak kendisi, göreceğiz ?
Kaan’ı şimdilik bir kenara bırakalım. Ülkemizde nice Kaanlar var ama maalesef kimisi cesaret edemediğinden ya da yapacak alternatif bir iş bulamadığından elindeki işle yetinmek zorunda. Sevmediği, istemediği işleri yapmak onların hayatlarındaki tek tercihi. En büyük korkuları ise:” işsiz kalmak.” Peki, neler yapabiliriz? Durum tespiti yapmak kolaydır, önemli olan çıkar bir yol göstermek. Şimdilik çalışan Kaanlara değil de gelecekte Kaan’ın kalacağı pozisyonlarda kendilerine alternatif üretebileceklere birkaç küçük tüyo vermek istiyorum.
1.    Meslek tercihi yaparken hobilerinizle mesleğinizi karıştırmayın.
Hayattaki en büyük hatalarımızdan birisi de maalesef budur. Hobilerimizi işimiz zannederiz. Çok iyi fotoğraf çekiyoruzdur, keşke fotoğrafçı olsak isteriz. Hâlbuki ikisi de birbirinden farklı işlerdir, belki de fotoğrafçılar boş zamanlarında hiç fotoğraf çekmeyen insanlardır, kim bilir? Bizler kendi yeteneklerimize uygun meslekleri seçmeliyiz. Konuşmayı mı seviyoruz yoksa sessiz mi iş halletmeyi tercih ederiz? Kalabalık ortamlarda mı çalışmak istiyoruz yoksa yalnız çalışmak mı hoşumuza gider? Riski ne kadar seviyoruz? Gezmek bizim için ne denli önemlidir? Vs… soruları uzatır gideriz, siz öncelikle kendinizi tanıyın. Zaten iş görüşmesinde size şöyle bir soru soracaklar: “ Neden seni bu işe almalıyım?” hem bu soruya cevap vermiş olursunuz hem de gerçekten de bu işi yapıp yapamayacağınıza kendiniz kanaat getirmiş olursunuz.
2.    Yandal olarak daima farklı alanları tercih edin.
Mühendislik okuyorsunuz diyelim, psikoloji yandal alın mesela. Ya da sosyoloji. Belki de antropoloji alabilirsiniz. Size kısa bir hikâye anlatmak istiyorum. “Simit Sarayı” malumunuz Türkiye’de çeşitli şehirlerde ve hatta dünyanın çeşitli ülkelerinde insanlara her gün binlerce simit satıyor. Gerçekten de büyük bir şirket, yıllık cirosu korkunç büyük rakamlardan oluşuyor. Ama ben size başka bir şeyi, Simit Sarayı’nın Azerbaycan macerasını anlatmak istiyorum. Simit Sarayı, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye 2006 yılında devasa bir şube açtı. İçerisini en güzel şekilde dizayn etti ve müşteri beklemeye başladı. Aradan birkaç ay geçti ama günde birkaç müşteri dışında kimse şubeye uğramıyordu. Tabii hemen sebebini merak ettiler, Türkiye’den bir ekip kalktı ve Azerbaycan’a gitti. Her şey yerli yerindeydi, çalışanlar güler yüzlü, dükkân tertemiz ürünler birinci sınıf. Ama hala müşteri yok. Sonra öğrendiler ki Azerbaycan’da insanlar ekmek yemezmiş. Hatta şöyle bir söz bile varmış: “ Eti ete sararak yerler.” O zaman anladılar ki Azerbaycan’da simit satmak tamamen anlamsız. 4 ay sonra Azerbaycan’daki şube iflas etti ve kapandı.
Eğer Simit Sarayı şubesini açmadan önce Azerbaycan’da sosyolojik bir araştırma yapsa ve insanların ihtiyaçları nelerdir? Diye sormayı akıl etseydi böyle bir fiyasko yaşamamış olacaktı. İşinizde çok iyi olabilirsiniz, ama artık çok farklı bir çağda yaşıyoruz. Tek alanda yetkin olmak bir başına geçer akçe olmayacaktır. İnsanı, toplumu yakından tanımak, bulunduğunuz çağa ayak uydurmak zorundasınız. O yüzden asla tek yönlü düşünemezsiniz. Kendinize daima yeni artılar katmak zorundasınız. Ufkunuzu açmalı, farklı yerlere bakmayı bilmelisiniz. Bunun yolu da araştırmaktan geçiyor. Merak edip yeni şeyleri araştırmaktan.
Merakınızı kamçılayacak size yeni ufuklar kazandıracak alanlar ise, kendi bölümünüz dışında alacağınız farklı alan derslerden geçiyor. Ne kadar farklı alanda kendinizi doldurursanız bir gün o sizin işinize ve hiç beklemediğiniz bir anda yarayacaktır. Steve Jobs, kendisi üniversite yıllarında kaligrafi dersi alır ve yazı tipleri tasarlar daha sonrasında Microsoft’a bu yazı karakter tiplerini satan Jobs, şöyle der: “Eğer o gün o dersi almasaydım, bugün o yazı karakterleri olmayacaktı.”

Hangi alanı tercih edeceğim diye korkmayın! Ya da hangisi çok para getirecek diye. Siz sadece seveceğiniz ve yapabileceğiniz işe odaklanın. Kalite sizin hayat tarzınız ve hedefiniz olsun devamında emin olun ki başarı ve para sizi bulacaktır.





 Sedat YILMAZ
            Eğitim Danışmanı

26 Nisan 2015 Pazar

Türkiye Tarihinde Yetişmiş Bizlere Yol Gösterecek 10 İnsan


Hepimizin bir idole, bir kahramana ihtiyacı var, şüphesiz. Bir yol gösteren olmadan tekrar tekrar aynı hataları yapmak, sanırım büyük bir ahmaklık olacaktır. Neden bizden önce gidenlerin yollarını takip edip, daha iyisini yapmayalım? Peki, kimin izinden gitmeliyiz? Kimi takip etmeliyiz? Türkiye’de yetişmiş birisi olarak dünya çapında iş yapmış kimseler yok mu? Elbette var, sadece kendi ülkelerinde değil tüm dünya çapında nam yapmış, dünyanın ortak tarihine katkıda bulunmuş nice Türk aydınları, bilim insanları, dehaları var. Ama maalesef, bizler onları yeterince tanımıyor ve tanıtamıyoruz. Derslerimde sıklıkla bahsettiğim 10 insanı bugün, size kısaca tanıtmak istiyorum. ( elbette layıkıyla yapılan bir tanıtım ol(a)mayacaktır, ama yine de sizlere küçük de olsa bir fikir verir ve merakınızı celp ederse ne mutlu bana, iyi okumalar. )
1.    Mustafa Kemal Atatürk
Böyle bir liste hazırlandığında şüphesiz bahsedilmesi gereken ilk insan Atatürk’tür. Onun Türkiye tarihi için önemini sanırım tartışmaya lüzum yok. Ama maalesef, bizler Atatürk’ü yeterince tanımıyor ve de tanıtamıyoruz. Bir defa, onun bizlere açtığı yolda ilerlemek yerine hala eskiye, arkamıza bakıp geçmişi tartışmakla zaman kaybediyoruz. Topyekûn bir halde çağdaş ve muasır medeniyetler seviyesine gelip, hatta onları geçmek gibi bir hedefimiz, gayemiz olmalıyken hala, gereksiz tartışmaların kucağına yuvarlanıp gidiyoruz. Benim naçizane tavsiyem, önümüze bakalım, emin adımlarla geleceğimizi inşa etmek adına çalışalım. Ve de Atatürk’ün bizlere miras sözünü asla hafızamızdan çıkarmayalım: “ Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
2.    Oktay Sinanoğlu
Ankara Yenişehir Lisesi’ne burslu öğrenci olarak giren Sinanoğlu, parlak zekâsıyla kısa zamanda kendinden bahsettirmesini bilmiş ve okulun bursuyla Amerika’ya Kimya mühendisliği okumaya gitmiştir. 1956 yılında Berkeley üniversitesi kimya mühendisliğini birinci bitiren Sinanoğlu, 1960 yılında Yale üniversitesine asistan olarak girmiş, 1963 yılında 50 yıldır çözülemeyen bir matematik sorusunu çözerek 28 yaşında profesör olan Sinanoğlu 20. yüzyılın Yale üniversitesindeki en genç akademisyen unvanını kazanmıştır. 1975 yılında kendisine Japonya’da özel bir kanunla Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve tek profesörü unvanı verilmiştir. 1976 yılında Meksika’nın en yüksek bilim ödülü olan “Elena Moshinsky” ödülüne layık görülmüştür.
Hayatı boyunca “Kuantum Mekaniğine” sayısız katkıda bulunmuş Sinanoğlu, tartışmasız Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği en önemli bilim adamları arasında yer almaktadır. Geçtiğimiz günlerde, 80 yaşında hayata veda eden Oktay Sinanoğlu kendisinden sonra gelen insanlara yol açacak önemli bir ışık olarak Türk tarihindeki yerini almış bulunuyor.
3.    Remziye Hisar
1902 Üsküp doğumlu Remziye Hisar, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın kimyageridir. İlk ve ortaöğrenimini İstanbul’un çeşitli okullarında tamamlayan Hisar, kimya alanını seçmesini bir röportajında şöyle ifade etmiştir: “Fen derslerinde kanunlarda olsun, buluşlarda olsun hep yabancı isimler görmek beni kahrediyordu. Fen alanında bir tek Türk ismi görememenin ezikliğini, bu dalda başarılı olursam giderebilirim sanıyordum.” Yükseköğrenim için gittiği Fransa’da Sorbonne üniversitesinden mezun olan, ilk Türk bilim kadını Hisar, Türkiye’de İstanbul Teknik Üniversitesine Kimya Kürsüsünün açılmasına yardım etmiştir.
Sayısız başarı ve akademik makaleleriyle bilim dünyasına olsun, Türkiye tarihine olsun yön vermiş nadir şahsiyetlerden birisidir kendisi. 90 yıllık ömrü hayatına sığdırdığı onca başarı, müthiş zorluklar altında gerçekleşmiştir. Günümüzde kendisini, azmini, başarısını kendimize rehber edinirsek şüphesiz, bizler de başta ülkemiz olmak üzere dünya tarihine katkı sağlayacak işler ortaya koyarız.

4.    Feza Gürsey
Remziye Hisar’ın oğlu olan Feza Gürsey, İstanbul Üniversitesi Fen fakültesi Fizik- Matematik bölümünü bitirdikten sonra İngiltere Imperial College’e gitmeye hak kazanmış. Sonrasında Türkiye’ye dönerek İstanbul Üniversitesinde ders vermeye başlayan Gürsey, ABD’de Princeton Üniversitesinde araştırmalarına devam etmiş, Harvard ve Yale üniversitelerinde ders vermeye devam eden Gürsey, 1979 yılında Einstein ödülüne layık görülmüş ve başarılarıyla tüm dünyada adına bahsettirmiştir. Yale üniversitesi kendisine daimi profesör unvanı vermiş, ölümünden sonra da başarılarını Harvard ve Yale üniversitesi kendi arasında paylaşmıştır. Temel parçacık fiziğine olan katkılarından ötürü 1977 yılında İngiltere’nin en prestijli ödüllerinden birisi olan Oppenheimer ödülüne layık görüşmüştür. Erdal İnönü’nün ısrarlarıyla ODTÜ’de ders vermeye başlayan Gürsey, 71 yıllık hayatında nice başarılara imza atarak gerek ailesinin gerekse Türkiye’nin göğsünü kabartmasını bilmiştir.
5.    Cahit Arf
Hemen hepimizin 10 Türk lirasının arka yüzünde gördüğü ünlü Matematikçi. İsmen tanırız ama maalesef çoğumuzun kim olduğu hakkında bir bilgisi yoktur. Kendisi Üniversiteyi Fransa’da okuduktan sonra doktorasını Almanya’da tamamladı. Daha sonra Amerika’nın çeşitli üniversitelerinde araştırmalarda bulunan Arf, TÜBİTAK’ın da ilk başkanıdır. Bilim alanında Türkiye’de bir etiğin oluşması adına gösterdiği yoğun çaba, onun sadece matematik alanında değil tüm Türk bilim tarihindeki sayısız katkılarından birisini oluşturmaktadır. Matematiği bir meslek olmaktan çıkarıp yapılan yaşam tarzı haline dönüştüren Arf, matematiğe dokunmaktan korkmayın der, “ezberlemeyin, kendiniz yapın ve anlayın.”
6.    Orhan Pamuk
Şüphesiz günümüz Türkiye’sinin adından en sık bahsedilen yazarlarından birisi, gerek yaptığı açıklamalar gerek yazdığı kitaplar olsun adından daha sıkça bahsettireceğe de benziyor. Ama bizi ilgilendiren asıl mesele, ilk defa Nobel Edebiyat Ödülünü alan bir Türk yazar olması. 2006 yılında TIME dergisinin “100: Dünyamızı Biçimlendiren Kişiler” arasında zikrettiği Pamuk, ilk ve ortaöğrenimini İstanbul’da çeşitli okullarda tamamladıktan sonra, İstanbul Üniversitesi gazetecilik bölümünü bitirdi. 12 Ekim 2006 tarihinde Nobel Edebiyat Ödülünü kazandığında, 1872 yılında romanla tanışan Türk edebiyatına tarihindeki en prestijli ödülü kazandırmış oldu.
7.    Nuri Bilge Ceylan
Boğaziçi Üniversitesi Elektrik- Elektronik Mühendisliği bitirdikten sonra Mimar Sinan Üniversitesinde iki yıl sinema eğitimi gördü. İlk filmi Koza’yı 1995 yılında çekti. Cannes film festivalinde gösterilmeye hak kazanan film, Ceylan için önemli bir başarı kariyerine atılan ilk adım oldu. 2002 yılında Uzak filmiyle “Cannes film festivali Jüri Büyük Ödülüne” layık görüldü. 2008 yılında yine Cannes film festivalinde en iyi yönetmen ödülünü aldı. 2011 yılında yine “Cannes Jüri Büyük Ödülünü” bu defa Bir Zamanlar Anadolu’da filmiyle aldı. 2014 yılına gelince Cannes film festivalinin en prestijli ödülü olan “Altın Palmiye” ödülünü Kış Uykusu filmiyle almaya hak kazanan Ceylan, 20 yıllık sinema hayatına birbirinden değerli başarı ödüllerini sığdırmasını bildi. Şüphesiz dünyanın en prestijli sinema ödülü olan “Cannes Altın Palmiye” ödülü, sinema tarihimizin 100. Yılını yaşadığımız şu günlerde, tüm sinema tarihine bir ödül olarak Türkiye tarihindeki yerini almıştır.
8.    Muhtar Kent
1952 doğumlu Kent, Tarsus Amerikan Koleji’ni bitirdikten sonra İngiltere Hull Üniversitesi ekonomi bölümünü bitirmiştir. 1978 yılında Coca-Cola’ya işe giren Kent, günümüzde halen Coca-Cola’nın CEO’luğunu yapmaktadır. Aynı zamanda Okan Üniversitesi Danışma Kurulu üyesi olan Kent, Coca-Cola gibi büyük bir şirketin yöneticisi olarak Türklerin yapabileceği işlerin neler olabileceğini göstermesini bilmiştir.  

9.    Kemal Derviş
Çoğumuz Kemal Deviş’i 2001 krizi sonrası, Ecevit hükümetinin Amerika’dan getirdiği kurtarıcı olarak tanırız. Peki, kimdir Derviş? İngiltere’de Londra Ekonomi okulunda okuduktan sonra Princeton üniversitesinde doktorasını tamamladı. Princeton üniversitesinde bir süre ders verdikten sonra Dünya Bankası’nda işe başladı. 1996 yılında Dünya Bankası başkan yardımcığı görevine gelen Kemal Derviş, 2001 Türkiye ekonomi krizi sonrası ekonomiden sorumlu bakan olarak göreve geldi. 2005 yılında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı başkanlığı görevine getirilen Derviş, 2009 yılında görevini Yeni Zelanda’nın eski başbakanına bıraktı. Sabancı Üniversitesi danışma kurulu üyeliği yapmaktadır.
10. Ozan Özkural
1980 doğumlu genç işadamı Özkural, 2001’ de Nothingham Üniversitesinde mezun olduğunda aslında ne iş yapmak istediğini gayet iyi bilmektedir. Dedesi Türkiye Cumhuriyeti eski merkez bankası başkan yardımcısı, babası ise iş bankasının uzun yıllar yöneticiliğini yapmış. 3 kuşaktan bankacı olan bir ailenin çocuğu olunca, bankacı olmaya karar vermek zor olmasa gerek. Merrill Lynch’in Londra ofisinde işe başlayan Özkural, daha sonra Rusya’nın en büyük ikinci bankası VTB Capital’in Türkiye CEO’su olarak göreve gelmiş. Yıllık 2 milyar doları yöneten Özkural, şimdilerde Arap ortağıyla birlikte Londra’da yatırım şirketi açmış bulunuyor. 35 yaşına rağmen hatırı sayılır bir başarıya imza atan genç işadamı, gelecek nesillerin önünde ışık olması adına önemli bir rehber olarak görünüyor.


Liste uzar gider. Buradaki her bir isim için sayfalar dolusu yazsak yeridir. Ben sadece kısaca bahsetmek istedim. Siz merak ederseniz, elbette daha geniş ve detaylı bir araştırma yaparsınız. Hepimizin hayatında ona yön veren insanlar olmalı, sizler de kendi idollerinizi, rol modellerinizi belirleyin derim. Hayat kısa, bu nedenle aynı hataları tekrar etmek yerine bizden önceki başarılardan faydalanmak daha akıllıca bir seçim olacaktır.


Sedat YILMAZ
Eğitim Danışmanı

16 Nisan 2015 Perşembe

Üniversite Tercihi Nasıl Olmalıdır?

Az bir zaman kaldı. LYS yapılacak ve ardından tercih karmaşası, nereyi tercih etsem? Özel mi devlet mi? Hangi şehir? Hangi bölüm vs.?
Kısaca birkaç hususa dikkat çekmek istiyorum, öncelikle tercih edeceğiniz üniversitenin imkânlarını iyi değerlendirin. Staj imkânları nelerdir? Yurt dışı olanakları var mıdır? Varsa hangi ülkeler ve üniversiteler? Mezunlarının iş bulma oranları? Bu soruların cevaplarını alır ve iyi analiz yapabilirseniz, nihayetinde hayal ettiğiniz geleceği yaşamak sizin için zor olmayacaktır.
1.       Staj bir üniversitenin olmazsa olmazıdır.
Günümüz dünyasında üniversite diploması çoğu şirket için bir kâğıttan öte anlam taşımamaktadır. Önemli olan ise, sizin öğrencilik süresince yapacağınız stajlardır. Ancak ciddi kurumlarda, şirketlerde staj yapabilmek sanıldığı kadar da kolay değildir. Bir defa herkes buralarda staj yapmak istemektedir. Bu nedenle, okuduğunuz üniversitenin yapmış olduğu anlaşmalar sizlerin işini kolaylaştıracaktır. Üniversite tercihi öncesinde staj olanaklarını sorgulamak, ileride sizin işinizi gerçek anlamda çok kolaylaştıracaktır.
2.       Yurt dışı olanaklarını iyi değerlendirmek gerekli.
Küreselleşen dünyada sınırlar çoktan kalktı, artık bir ülkenin değil dünyanın vatandaşı olmak önem arz ediyor. Bu sebepten ötürü, üniversite öğreniminin en azından bir kısmını yabancı bir ülkedeki üniversitede okumak eskiye oranla çok daha önemli olmuştur. Bu husus kişisel olarak gerçekleştirilmeye çalışıldığında, oldukça zor bir prosedürle karşılaşmanıza neden olacaktır. Tercih edeceğiniz üniversitenin yaptığı anlaşmalar sizin yurt dışı eğitiminizi kolaylaştıracak böylece, iş hayatına çok daha hazır olarak girmenizi sağlayacaktır. Yurt dışı eğitimi sanıldığı kadar pahalı bir eğitim değildir. Doğru zamanda yapılacak doğru hamlelerle Türkiye’deki eğitimden bile daha ucuza getirmek mümkündür. Bir defa burs olanaklarının çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor ki- bunun için-  üniversitelerin oluşturmuş olduğu departmanlar bile mevcuttur.
3.       Mezunların iş bulma oranları iyi incelenmeli, buna göre bir tercih listesi oluşturulmalıdır.
Üniversitelerin nihai amacı sizleri gerçek hayata hazırlamaktır. Dünya günümüzde, eskiye göre çok daha rekabetçi bir yer. Bu sebeple, iş imkânları daha karışık bir yapıya bürünmüş ve işe gireceklerin daha farklı özelliklere sahip olması beklenmektedir. Tercih edeceğiniz üniversitelerin mezun iş bulma oranları size tercih hususundaki en önemli ayrıntılardan birini oluşturacaktır. Bütün o stajların, yurt dışı eğitimlerinin, seminerlerinin amacı sizin daha iyi bir iş bulabilmeniz için. Peki, sizden önce bu üniversiteyi tercih edenler hangi işleri yapmaktadır?
Üniversite tercihi elbette yalnızca bu üç kriterle oluşturulmaz. “Yabancı dil eğitimi, öğretim üyelerinin kim olduğu…” gibi kıstaslar sizin listenizi belirlemeye imkân tanıyacaktır. En iyisi mi siz şöyle yapın, ne olmak istediğinize karar verin, sonra bu işi yapmak için hangi gereksinimlere ihtiyaç duyuyorsunuz onları belirleyin. Genelden özele değil de özelden genele doğru bir sıralama yapmakta her zaman fayda olduğuna inanıyorum.
Hala bir tercih yapamadıysanız, size bu konuda yardımcı olmak isterim.

Sedat YILMAZ
Eğitim Danışmanı

5 Nisan 2015 Pazar

Bu Sistemle Nereye Kadar?

Bu sistemle nereye kadar?
Uzun yıllardır tartışılan Türk Eğitim sistemi, son yıllarda artık tamamen içinden çıkılmaz bir hal aldı. Öğrenci başarısının sadece, işaretledikleri test sorularından ibaret sayıldığı ülkemizde, temel branşların yanında sanat, spor gibi kazanımlar terk edilerek, bu ders saatleri ya etütlerle ya da takviye temel derslerle doldurulmaya başlandı.
Liselere giriş sınavı ya da üniversite sınavına hazırlık adı altında verilen eğitimler, sadece ezberci -ne işe yaradığı bilinmeyen- bir ders yükünden ibaret eğitim müfredatı, ardında hayal dünyasından yoksun, düşünemeyen hatta kendisini dahi ifade edemeyen bireyler bırakıyor.
Bırakın bu sistemle dünya standartlarını yakalamayı, kendi değerlerimizi de teker teker kaybediyoruz. Dershanelerin kapatılmasıyla birlikte, okulların yüklenmeye başladığı dershane misyonu, okulların sanat ve spordan tamamen uzaklaşmasına neden oluyor. Ülkemizin köklü ve başarılı liselerindeki öğrenciler bile artık, temel hazırlık liseleri adı verilen, öğrenciye sadece test çözme tekniğinin öğretildiği kurumlara yönelmeye başladı. Durumun vahametini gözler önüne sermek- maalesef- şimdilik çok güç. Ancak iş işten geçtikten, bütün o değerlerimizi yitirdikten sonra fark edeceğiz.
Bu şekilde dünya ile yarışamayız.
Osmanlı devletinin yıkılma sebepleri arasında sayılan en önemli husus unutmayalım ki, ilim ve fenden uzaklaşan nesiller olduğu öğretildi yıllarca bizlere. Şimdilerde ülkemizde de yapılan ilim yapmaktan öte sadece hazırı tüketmek.  Amacım herhangi bir kurumu eleştirmek ya da şikâyet etmek değil. Derdim sadece üzüm yemek. Herkes kendi payına düşeni düşünsün isterim. Bu şekilde davranmanın bizlere ne faydası var, bunu hesap edelim.
Kitap dahi okumak istemeyen bir nesille karşı karşıyayız.
Sizlere, işin mutfağından yani bir öğretmen olarak seslenmek istiyorum. Öğrencilerimize kitap dahi okutamıyoruz. “–Hocam, kitap okuyarak kaybedeceğimiz vakti, test çözerek harcayalım.” diyorlar. Düşünmeden, hayal etmeden sadece önlerine konulanı tüketme çabasındalar. Çağın hastalığına çoktan tutulmuş durumdalar, “kendimizi kurtaralım, gerisinden banane” Bir an önce iyi bir üniversite(!) kazanmak derdindeler. Akademi çevresinden gelen şikâyetler de aynı “içi boş, bomboş bireyler geliyor bizlere.” Görüştüğümüz akademisyenler hep aydı dertten dem vuruyorlar, okumayan, okuduğunu anlamayan, kendini ifade edemeyen bireyler geliyor üniversiteye.
Gelin bu meseleyi, bir grubun, zümrenin ya da bir siyasi otoritenin görevi gibi düşünmeyelim, bu mesele milli bir mesele, hepimiz bu işe sahip çıkalım. Eğitimi sadece, test çözmekten ya da bir sınavda başarılı olmaktan çıkarıp gerçek anlamda amacına hizmet eden, hak ettiği konumuna elbirliğiyle yükseltelim.
Sizlere, işin mutfağından, bir öğretmen olarak anlattım. Umarım, bu sesim duyulur da bir nebze olsun yarınlarımıza ışık tutabilmek adına küçük bir kıvılcım olur.

Sedat YILMAZ
Eğitim Danışmanı

Bir Eşit Ağırlık Öğrencisi Olarak Matematik Dersiyle Olan Sınavım :)

Bu başlığı açmamın temel sebebi, yıllardır gerek derslerine girdiğim öğrencilerim olsun gerek özelden bana mail, whatsapp mesajı vs. ile mes...