Bu sistemle nereye kadar?
Uzun yıllardır tartışılan Türk Eğitim sistemi, son yıllarda
artık tamamen içinden çıkılmaz bir hal aldı. Öğrenci başarısının sadece,
işaretledikleri test sorularından ibaret sayıldığı ülkemizde, temel branşların
yanında sanat, spor gibi kazanımlar terk edilerek, bu ders saatleri ya
etütlerle ya da takviye temel derslerle doldurulmaya başlandı.
Liselere giriş sınavı ya da üniversite sınavına hazırlık adı
altında verilen eğitimler, sadece ezberci -ne işe yaradığı bilinmeyen- bir ders
yükünden ibaret eğitim müfredatı, ardında hayal dünyasından yoksun, düşünemeyen
hatta kendisini dahi ifade edemeyen bireyler bırakıyor.
Bırakın bu sistemle dünya standartlarını yakalamayı, kendi
değerlerimizi de teker teker kaybediyoruz. Dershanelerin kapatılmasıyla
birlikte, okulların yüklenmeye başladığı dershane misyonu, okulların sanat ve
spordan tamamen uzaklaşmasına neden oluyor. Ülkemizin köklü ve başarılı
liselerindeki öğrenciler bile artık, temel hazırlık liseleri adı verilen,
öğrenciye sadece test çözme tekniğinin öğretildiği kurumlara yönelmeye başladı.
Durumun vahametini gözler önüne sermek- maalesef- şimdilik çok güç. Ancak iş
işten geçtikten, bütün o değerlerimizi yitirdikten sonra fark edeceğiz.
Bu şekilde dünya ile yarışamayız.
Osmanlı devletinin yıkılma sebepleri arasında sayılan en
önemli husus unutmayalım ki, ilim ve fenden uzaklaşan nesiller olduğu öğretildi
yıllarca bizlere. Şimdilerde ülkemizde de yapılan ilim yapmaktan öte sadece
hazırı tüketmek. Amacım herhangi bir
kurumu eleştirmek ya da şikâyet etmek değil. Derdim sadece üzüm yemek. Herkes kendi
payına düşeni düşünsün isterim. Bu şekilde davranmanın bizlere ne faydası var,
bunu hesap edelim.
Kitap dahi okumak istemeyen bir nesille karşı karşıyayız.
Sizlere, işin mutfağından yani bir öğretmen olarak seslenmek
istiyorum. Öğrencilerimize kitap dahi okutamıyoruz. “–Hocam, kitap okuyarak
kaybedeceğimiz vakti, test çözerek harcayalım.” diyorlar. Düşünmeden, hayal
etmeden sadece önlerine konulanı tüketme çabasındalar. Çağın hastalığına çoktan
tutulmuş durumdalar, “kendimizi kurtaralım, gerisinden banane” Bir an önce iyi
bir üniversite(!) kazanmak derdindeler. Akademi çevresinden gelen şikâyetler de
aynı “içi boş, bomboş bireyler geliyor bizlere.” Görüştüğümüz akademisyenler
hep aydı dertten dem vuruyorlar, okumayan, okuduğunu anlamayan, kendini ifade
edemeyen bireyler geliyor üniversiteye.
Gelin bu meseleyi, bir grubun, zümrenin ya da bir siyasi
otoritenin görevi gibi düşünmeyelim, bu mesele milli bir mesele, hepimiz bu işe
sahip çıkalım. Eğitimi sadece, test çözmekten ya da bir sınavda başarılı
olmaktan çıkarıp gerçek anlamda amacına hizmet eden, hak ettiği konumuna
elbirliğiyle yükseltelim.
Sizlere, işin mutfağından, bir öğretmen olarak anlattım. Umarım,
bu sesim duyulur da bir nebze olsun yarınlarımıza ışık tutabilmek adına küçük
bir kıvılcım olur.
Sedat YILMAZ
Eğitim Danışmanı
Eğitim Danışmanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder