5 Ağustos 2015 Çarşamba

Ben "Ne Yapabilirim?" Sorusuna Kısa Bir Cevap: "Samsung ve İnovasyon"


Nasıl oluyor da bir şirket balık, sebze- meyve satmak için kurulduktan sonra şimdilerde dünyanın en büyük elektrik- elektronik ihracatı yapan şirketi haline dönüşüyor?
Evet, Samsung’tan bahsediyorum.
1938 yılında Güney Kore’de kurulan bu şirket, kurulduğu günden itibaren, her gün daha da büyüyerek ve çıtasını yükselterek iş dünyasındaki yerini almıştır. Telefondan televizyona, inşaattan gemi yapımına kadar hemen her alanda çalışan Samsung, alanında bir numara olmayı kendisine hedeflemiştir.
Yıllık cirosu 187,5 (2012 cirosu) milyar dolan bu şirket yaklaşık 500.000 kişiyi de bünyesinde çalıştırıyor. Peki, bu başarının sırrı nedir? Nasıl oluyor da balık satmak için kurulan bir şirket şimdilerde birçok alanda dünya devi olmayı başarabiliyor? Her geçen sene başarılarına yeni bir başarı daha ekleyerek çıtalarını yükseltebiliyor?
Elbette, başarı tek bir açıdan değerlendirilemeyecek kadar girift bir yapıya sahiptir. Size, şu sebeple Samsung dünyanın bir numarası diyemem tabii ki. Emin olun zaten, bunu sadece ben değil, Samsung’un rakibi olan tüm şirketler de araştırıyordur. Ben, burada dikkatimi çeken birkaç hususa değinmek istiyorum sadece.
Yaşam Tarzı Araştırma Laboratuvarlarına yıllık 10,6 milyar dolarlık yatırım!
Evet, yanlış duymadınız yıllık olarak yaklaşık 11 milyar doları böyle bir amaç için yatırım yapmışlar. Samsung’un CEO’su Yun Jong Yong şirketin hantal yapısından arındırılarak müşteri odaklı bir yapıya büründürülmesi adına yoğun çaba sarf etmiş. Yong’a göre amaç; eğer müşteri odaklı çalışmaksa o halde, müşterileri yakından tanımak ve onların ne istediklerini bilmek hayati öneme taşıyor. Bu nedenle şirket, Londra, Yeni Delhi, San Francisco gibi dünya merkezlerine Yaşam Tarzı Araştırma Laboratuvarları kurdurarak insanların neler istediklerini yakından incelemektedir. Böylece, müşteri odaklı çalışan Samsung asla piyasadan kopmadan, ihtiyaçlara cevap vermeye çalışmaktadır. Yaklaşık 60.000 kişi çalıştıran Yaşam Tarzı Araştırma Laboratuvarları, Samsung’un inovasyona verdiği  önemin ispatı adeta.
Dünya her geçen gün bambaşka bir yeniliğe kapı aralamakta. Peki, biz Türkiye olarak acaba bu yeniliklerin neresinde duruyoruz? Sadece kullanıcı, alıcı olarak mı bu piyasada yer alacağız yoksa biz de bu yeni oyunun oyuncuları mı olacağız? Otomobilin ilk yapıldığı yılları hayal edelim, 1900’ler… Türkiye varlık-yokluk savaşı pençesinde, aradan geçen yıllar sonrasında otomobil piyasasına hâkim olan devletler oyunun kurucusu olarak da dünyaya yön verdiler. Şimdilerde oyun yeniden kurgulanıyor, bakın büyük devletlere ağır sanayi yatırımlarını kendi ülkeleri dışına taşıyorlar ve bilişim sektörüne yöneliyorlar. Uzak doğu artık eskisi kadar uzak değil, oyuna sonradan katılan bu oyuncu belli ki kısa süre içerisinde oyunun gidişatını değiştirecek. Rusya’yı bizler hala nükleer silah üreticisi olarak hatırlayalım, şimdilerde ülkede hatırı sayılır oranda bilişim sektörüne yatırım yapılıyor. Eğer bizler de üzerimizdeki bu ataleti kırmaz, kendimize gelmezsek yine sadece seyirci kalacağız. Gelecek “bilgi çağı” olacak, şöyle ki bu yazıyı okuduğunuz telefon, tablet ya da bilgisayarlar hayatımızın her alanında bizlerle. Adeta onlar olmadan yaşayamıyoruz.
“Ne” mi yapabiliriz?
İnovasyon sadece bilişim sektörünün ihtiyaç duyduğu bir kavram değildir. Hemen her sektörün ihtiyacına cevap verebilecek bir yapıya sahiptir. Mesela ben bir öğretmen olarak kendimi ele alayım, öğretmenlik sadece 40 dk. Derste çocuklara kuru bilginin aktarılması değildir. Hatta çok daha radikal bir çıkış olacak olacak bu öğretmenlik bile değildir. Bu sadece bilgi aktarımıdır ki, artık günümüzde akıllı tahtalar sayesinde zaten bu bilgi, o çocuklara rahatça aktarılabilmektedir. O halde öğretmen ne iş yapar? Bilgi aktarımı sırasında sınıfın düzenini mi sağlar? “– oğlum, kızım dur- sus” mu der? Peki değilse öğretmen kimdir? Ne iş yapar? İşte bu soruların cevabını inovasyon veriyor. Bir öğretmen başta branşına yönelik yenilikleri takip etse ve bunu derslerine tatbik etmeye çalışsa, devamında çalıştığı yaş grubuna yönelik yenilikleri takip edebilse, hem çok verimli bir öğretmen olabilecek hem de yaptığı işe olan saygısını tekrardan kazanabilecektir. Maalesef hepimiz biliyoruz ki, günümüzde en hantal meslek gruplarından birisi de öğretmenliklerdir. Bu nedenle de öğrencilerin dünyalarına temas edilememekte ve onlara bir yön tayin edilememektedir. Hayalleri olmayan bir nesil yetişmektedir. Geçenlerde yaşadığım kısa bir deneyimden bahsederek yazıma son vermek istiyorum. Bir vesile ile (üniversitenin adını vermek istemiyorum) üniversiteye gittim. Bahçede oturan gençlerin konuşmalarına istemeden de olsa kulak misafiri oldum. Mühendislik, iktisadi bilimler gibi alanın öğrencileri ağırlıklı bir gruptu karşımdaki ve tek konuları KPSS’ idi. O an nasıl bir hayal kırıklığı yaşadığımı sizlere anlatamam. Gencecik beyinlerin tek derdi, hayali KPSS olan bir ülkede belki de biz, çıta olarak Samsung’u önümüze koyarak büyük bir yanlış yapıyoruz. Ama yine de bıkmadan, usanmadan çalışmalıyız. Bunu da öncelikle kendime düstur edinmiş birisi olarak söylüyorum.  
Ataletimizi kırmalı ve çalışmalıyız. Kendi alanımızda, branşımıza bir numara olmayı hedeflemeliyiz. Ancak o zaman kalkınacak ve büyük bir ülke olacağız.

Sedat Yılmaz

Eğitim Danışmanı

2 yorum:

  1. Ağzınıza yüreğinize sağlık Sedat bey, 10 numara bir yazı olmuş, sonuna kadar keyifle, bir o kadar da iç çekerek okudum, umarım gençlerimiz daha üniversitenin ilk yıllarında ben acaba istediğim bölümü kazanabilirmiyim, KPSS yi geçebilirmiyim, atanabilirmiyim gibi kaygılardan arınarak sadece üreten birey olabilme yetisini, daha anaokulu sıralarından başladığı bir eğitim modeliyle kazanması umuduyla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi dilekleriniz için teşekkür ederim Yılmaz Bey.

      Sil

Bir Eşit Ağırlık Öğrencisi Olarak Matematik Dersiyle Olan Sınavım :)

Bu başlığı açmamın temel sebebi, yıllardır gerek derslerine girdiğim öğrencilerim olsun gerek özelden bana mail, whatsapp mesajı vs. ile mes...