Çağımızın
belki de en büyük sorunlarından birisidir: Sorumsuzluk. Ergenlerin kendi başlarına
bir işi başarabilme kabiliyetlerinden yoksun olarak yetiştirilmesi, beraberinde
ileride ortaya çıkacak bir takım sorunları da beraberinde getirmektedir. Özgürlüklerine
en düşkün oldukları, yetişkin olmaya can attıkları bu dönemde ergenler, bunların
tam tersine sorumluluk almak istemezler. Çocukken sahip oldukları hakların
devamını ister aynı zamanda da yetişkinlerin sahip oldukları ayrıcalıklara
sahip olmak için mücadele ederler. Sorumluluk almamalarında artan ve
dağınıklaşan ilgileri de önemli bir etkendir. Konsere, sinemaya gitmek, arkadaş
toplantılarına katılmak onların sorumluluk alanlarında gördükleri en önemli aktivitelerdir.
O
güne kadar çocuğu küçük olduğu için sorumluluk vermekten kaçınan aile, çocuğunun artık büyüdüğünü düşünerek artık
bazı şeyleri tek başına yapabilmesini bekler. Daha önce sorumluluk almayı
denemeyen ergen ise bu duruma hiç de hazır değildir. Bu noktada ailenin sorumluluk verme
çabasını baskı ve kişiliğine müdahale olarak algılayabilir. Ergen böyle
düşünürken aile de ergenin davranışlarını, anne-babayı incitmek istediği
şeklinde yorumlayabilir. Bu düşüncenin ve bunun ardından gerçekleşen
davranışların çocuklar ve aileler açısından yararı olmadığı gibi ilişkileri
zedeleyici bir yanı da vardır.
Bu
dönemde ailenin yapabileceği en doğru şey çocuğunun sorumluluklarını üstlenmeyi bırakması ve çocuğunun kendi
davranışlarının sorumluluğu ile baş başa
kalmasını sağlamasıdır. Çünkü özgürlük isteyen ergenin kendi ayakları
üstünde durabilme ve davranışlarının
sorumluluğunu alabilme nitelikleri gelişmelidir.
Ancak
bu edinilmesi kolay bir davranış değildir. Sık sık hata yapan ergen, zamanla öğrenilmiş
çaresizlik duygusu geliştirecektir. Ailesi ve eğitmenleri bu dönemde normalden
daha fazla yanında olmalıdır. Fakat aileler ya da eğitmenler genellikle bu
dönemde yapılan yardımı tam olarak anlayamamakta ve maalesef çocuklarımıza
zarar vermektedir. Ya tamamen onların yerine karar vermekte ya da kararı
tamamen onlara bırakmaktadırlar. Bunların ikisi de öğretici olmaktan uzak
ergene zarar veren bir faaliyetten öteye geçememektedir. Halbuki ölçülü bir
yardım ile çocuklarımızın sorumluluk alma kabiliyetlerini geliştirebilmektedir.
Sorumluluk
“bireyin uyum sağlaması, üzerine düşen görevleri yerine getirmesi ve kendine ait bir olayın başkaları üzerindeki
etkilerinin sonuçlarını üstlenmesi, başkalarının haklarına saygı göstermesi ve kendi
davranışının sonuçlarına sahip çıkabilmesi” olarak tanımlanmaktadır.[1] Tanımından
da anlaşılacağı üzere, bireyin birey olmasını sağlayan sorumluluk duygusu
zamanında ve etkin bir şekilde kavratılabilirse sağlıklı bireyler yetiştirilebilecektir.
Kendi yaşadıklarına sahip çıkabilmesi, zamanla birlikte kendi kararlarını veren
bireyler haline gelmesi, elbette kolay bir süreç değildir. Bu süreçte beklenen
en büyük sorumluluk başta aile olmak üzere eğitmenlere düşmektedir.
Çocuklarımızın kendilerini ifade edebilecekleri ortamlar hazırlayan eğitmenler,
özgüvenleri yüksek bireyler yetiştirmelidirler.
Çağımızın
en önemli gereksinimlerinden birisi artık, profesyonel bir danışmana olan
ihtiyaçtır. Her geçen gün karmaşıklaşan eğitim sistemi içerisinde kendi yolunu
arayan ve kendisine bir yol çizmeye çalışan birey, sık sık yolun dışarısına
çıkarak zamanını ve kabiliyetini boşa harcayarak, nihayetinde 'mutsuz bireyler'
olarak yetişmektedirler. Öğrenilmiş çaresizlik duygusu öğrencinin kendisinde,
hiç bir işi yapamama olarak ortaya çıkmaktadır. Kendi yeteneklerini
keşfedememiş olan öğrenci enerjisini ve zamanını da boşa harcayarak maalesef
kaybolup gitmektedir.
Bu
süreçte alınan profesyonel bir destek ile kritik dönemi sorunsuz bir şekilde
atlatan birey, 'mutlu bireyler' olarak hayatın içerisindeki yerini alacaktır.
Her
bireyin bu dünyada bir yeteneği bulunmaktadır ve bu yeteneğini parlatan birey
hem yaptığı işten zevk alacak hem de bir birey olarak kendini
gerçekleştirebilecektir. Ama önemli olan bu yeteneklerin fark edilmesi ve bu
yeteneklerin geliştirilebilmesidir. Ülkemizde hemen her sene değişen eğitim
sistemi maalesef öğrencilerin kendilerini tanımaları için gerekli zemini onlara
verememektedir. Sürekli olarak ders çalışmak zorunda kalan öğrenci zamanla
birlikte neden ders çalışması gerektiğini unutarak sadece yapılması bekleneni
yapmaya başlayacaktır. Bu durumun kaçınılmaz sonu ise başarısızlıktır.
Başarısızlık ise bir hastalık gibi kişinin tüm hayatını sarıp sarmalayacak ve
beraberinde hayatın her anında mutsuzluğu getirecektir.
Bu
tarz durumlarda yapılması gereken profesyonel bir destekle karmaşık olarak
görünen bu durumdan sıyrılmasını bilmektir. Yapılacaklar belki uzun ve
meşakkatli olarak görülebilir; ama unutulmaması gereken bir şey vardır ki: o da
her sene binlerce öğrenci bu karmaşadan sıyrılarak kendi yollarını
çizebilmektedir. Yine milyonlarca bireyin-maalesef-kaybolduğu ve mutsuz
bireyler olarak hayatlarını yaşamak zorunda oldukları bu hayatta, sizlerin de
kendi yolunu çizebilmesi hiç de zor değildir.
Şimdi
kendinize sormanızı istiyorum: Bu hayatı daha da karmaşık ve zor hale getirerek
beraberinde mutsuz olmayı mı yoksa tüm bu karmaşadan uzak başarı adımlarını
emin bir şekilde tırmanmayı istersiniz?
Sedat Yılmaz
Eğitim Danışmanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder